off to a world we call our own - finale

467 39 33
                                    


Finalimiz geldi, dokunmayın duygusalım.
Keyifli okumalar aşklarım, oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Xxx

"Sakın! Alper, sakın dedim bak!"diye bağırdı Nevzat ve gülerek boş koridoru geçip kendini odalardan birine attı.

  Alper ise elindeki boya fırçasıyla kahkahalar atarak kaçan adamı kovalıyordu.

"Yaktım seni solcu, gel lan buraya!"

  Ama çenesine bulaşan ve solcunun eseri olan gök mavisi rengindeki boya lekesi onun bu tehditinin ciddiyetini kaçırıyordu. En sonunda girdikleri odanın köşesinde kapana kısılan Nevzat kaçamıyorsa en büyük silahını kullanma kararını alıp ona en tatlı ifadesini gösterdi.

"Tamam, mola."

"Başlatma molana." dedi sağcı başından savar bir tonda ve iyice  yaklaştı solcuya.

  Nevzat kıkırdamasını bastıramıyordu, yüzündeki lekeyle komik görünüyordu karşısındaki bu iki metre adam.

"Çok mu komik?"

"Evet."

"Ulan." diye başını sabır çeker gibi yana eğdi Alper ama sırıtışını o da bastıramıyordu.

  Nevzat sağdan soldan kaçmaya yeltendiğinde iyice sıkıştırdı onu köşeye ve elindeki fırçayı solcunun yanağına sürdü.

"Alper of ama ya!"

Sağcı elindeki boya fırçasını yerdeki gazete kağıtlarının üzerine attığı gibi kendisine kıyasla minik kalmış sevgilisinin iki kolundan tuttu ve yanağını ısırmak istermiş gibi yaklaştırdı yüzlerini.

"Oflama zilli."

  Nevzat gülerek kollarını çekmeye çalıştı kıstırıldığı yerde yan dönerek ama Alper izin vermedi.

"Battı üstüm başım oğlum." diye mızıldadı solcu.

"Ben mi başlattım? Rahat durmuyorsun ki iki saniye." dedi ve boynundan başlayıp dudaklarının kenarına kadar her yerine öpücükler kondurmaya başladı.

  Artık nazlanma faslını sona erdiren solcu da kollarını Alper'in beline doladı ve sırtını duvara yaslayarak iyice üstüne çekti sevgilisini.

  Evlerindeydiler; hastaneden en sonunda tüm mahallenin eşliğinde, bir düğün havasıyla çıkmış ve onlara yuva olacak bu yokuş başındaki minik, bahçesi kır çiçekleri ve uğur böcekleriyle dolu eve gelmişlerdi. Eşyalarını koydukları kolileri boşlatmadan önce de evin artık sarıya çalmaya başlamış olan beyaz duvarlarını boyama kararı almışlardı. Uzun süreden beri duvarlara slogan yazmak dışında ellerine fırça almamalarından kaynaklıdır ki sakince bütün bir duvarı tek tip hareketle, iç açıcı renklere boyamak bir başka özgür hissettirmişti onlara.

  Üç gündür uğraşıyorlardı yeni evleri için. Sabahları boya, tadilat yapıyor; akşamları da yere serdikleri piknik örtüsü üzerine uzanıp konuşarak uykuya dalıyorlardı. Gerçi sabahları çoğu zaman işleri, cilveleşmeleri ve sonra da dayanamayıp oynaşmaya başlamalarından dolayı uzadıkça uzuyordu.

  Genç solcu şikayetçi değildi ama bundan. Hastaneden çıktığından beridir eski hayatını hatırlatan her şey ensesindeki tüyleri diken diken ediyordu adeta. Sevdiği adamla; başka bir evde, başka bir hayat kurma çabaları ise içinde var olduğunu bile bilmediği bir yaraya şifa oluyordu sanki. Bir ömür kuruyorlardı birlikte; o, Alper, Teo ve gök mavisi boya dolu iki koca teneke kutu ile.

  Akşam olup da Nevzat bahçede seke seke ateş böceklerini kovalayan köpeği zorla içeri sokunca Teo ısrar etmeden hem piknik örtüsünün üzerindeki yanan mumları izlemek hem de kürkünün üzerinde sevecen dokunuşlar hissetmek için dizlerinin dibine kıvrılmıştı. Nevzat bir eli köpeğin kulaklarının arkasında diğeriyle de karton bardaktaki çayını yudumlarken derin bir iç çekti. Yorgunluktan tatlı tatlı sızlayan beliyle bu gece de sert zeminde yatacağını bilmesine rağmen dünyada buradan daha güzel bir yer bulunmadığına kalıbını basabilirdi.

my baby shot me down • AlperxNevzatWhere stories live. Discover now