-Bu kağıttaki kişiye git ve "ben Meltem Kıran'ın kızıyım, beni annem gönderdi" de

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

-Bu kağıttaki kişiye git ve "ben Meltem Kıran'ın kızıyım, beni annem gönderdi" de. Bu mektubumu da sakın okuma sadece ona ilet tamam mı?  O sana kapısını açar her türlü imkanı sağlar. Sen hiçbirini reddetme ben ona borcun kadarını göndereceğim. Onun sözünden çıkma. Bu parayı da al yanına kalsın.

-Anne bu adam kim seninle alakası ne?

-Zamanı gelince öğrenirsin. Hadi yolcu yolunda gerek.

Annemle bir daha asla sarılmamak üzere sarılmışız meğersem. Ona annem kelimesi son kez içten bir şekilde söylemiştim.  Kalbimde karmakarışık duygularla son kez evimize baktım. Artık burası benim evim değildi.

Bu saatte otobüs bulmak samanlıkta iğne aramak gibiydi. Bu yüzden buradan kalkan ilk yere geçecek oradan da İstanbul seferine binecektim. Buradan bu saatte sadece Ankara'ya bilet bulabilmiştim. Ankara'ya doğru yol almaya başladığım an düşüncelerimin esiri olmuştum. Doğru mu yapıyordum, annem beni nereye gönderiyordu, İstanbul bana neleri kazandıracaktı? Bu düşünceler yüzünden gözüme bir gram uyku girmemişti. Ankara'ya gelip buradan İstanbul otobüsüne bindim. Yol beni epeyce yormuştu. Otogara indiğimde nereye gideceğimi bilmez bir halde ortada kalmış hissettim. Burada inen yolcuların hepsini birileri karşılıyordu ama benim için böyle biri yoktu. Elimde sadece sırt çantasıyla bir taksi bulurum diye otogardan çıkmaya karar verdim. Kalabalıkta gelen geçen bana çarpıyor kimse arkasını dönüp bir kere "pardon" demiyordu. Çıkış kapısında bir taksiye bindim ve annemin bana verdiği karttaki adresi gösterdim taksiciye. Taksici kılığımdan ötürü olacak bana "emin misin" diye sorup durdu.  Otel ve Holding yan yanaymış. Adamın adına bir göz gezdirdim. "Mithat Yılmaz" Kimdi acaba bu Mithat Yılmaz? Annemle ne gibi bir bağlantısı vardı? Taksiden inince gözlerim açılmıştı. İki büyük bina yan yana duruyordu ve ikisi de göz kamaştırıcı derecede güzeldi. Anlaşılan o ki bu adam epey zengindi. Oradaki görevliye adamın adını söyleyip nerede olduğunu sordum. Beni ciddiye pek almayıp asistanına yönlendirdi. Binaya girip asistanının yanına çıktım. 

-Kimsiniz?

-Ben Irmak, Irmak Ada Acar. Ama siz Meltem Kıran'ın kızı gelmiş derseniz tanır.

Asistan patronunu arayıp dediklerimi aynen iletti. Ve adam beni gerçekten de odasına çağırmıştı! Şirketteki diğer çalışanlar bile benim gibi şaşkın gözlerle bakmaya başlamışlardı. Asistan bana odaya tarif etti ben de oraya gittim. Kapıdan içeri girdiğimde beni ayağa kalkarak karşılayan bir adam vardı. Mithat Yılmaz.
-Merhaba ben Irmak Ada Acar. Meltem Kıran'ın kızıyım. Ben İstanbul'a okumak için  gelmek isteyince annem buraya gelmemi söyledi. Bu mektubu da size iletmemi rica etti.
Mektubu elimden aldı ve:
-Hoşgeldin Irmak, ben Mithat Yılmaz annenin eski bir dostuyum. Otelimizde istediğin kadar kalabilirsin burası da senin evin sayılır artık.
-Çok teşekkür ederim ben ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
-Ben asistanıma gerekli talimatları vereceğim. Bir şeye ihtiyacın olursa bana gelmen yeterli.
-Tekrardan teşekkür ederim.
Bu adam beni daha da meraklandırmaya başlamıştı. Ben tam odadan çıkacakken odaya biri girdi. Rüzgar... İlk karşılaşmamız o gün olmuştu. Üzerinde siyah gömleği ve siyah kumaş pantolonuyla tam bir iş adamıydı. Saçları hafif dağılmış elinde bilgisayarıyla odaya girmişti.
"Pardon" diyerek hızlıca Mithat'ın yanına gitmişti ve :
-Baba bir sorunumuz var bakman gerek. Bunları derken benim odadan bir an önce çıkmamı istediği bakışlarını atmıştı. Ben de daha fazla o odada kalmadım ve çıktım.
Gerçekten de dediği kadar iyi karşılanmıştım. Beni odalarından birine yerleştirmişlerdi. Ama oda oda değil evdi sanki. İçinde oturma alanı ayrı mutfak gibi olan kısmı ayrı yatak odası ayrıydı. Her şey ultra lüks ve güzeldi. Böyle bir zenginliğe sahip adam ve annem? Bu iki bağlantıyı uzunca bir süre anlamayacaktım. Sırt çantamdan kıyafetlerimi çıkarttım ve odadaki dolaba dizdim. İki parça bir şeydi zaten. Karnım açlıktan mideme yapışmıştı  ama bir o kadar da yorgun hissediyordum. Odada kocaman bir meyve ve çerez tabağı vardı. Meyve tabağında ananas bile vardı. Biraz onlardan yedikten sonra kendimi yatağa attım. Akşam yediye kadar kesintisiz uyumuştum. Uyandığımda yine açtım. Bu sefer aşağıya yemek yemeye inmeye karar verdim. Aşağıya indiğime  resmen pişman olmuştum. Herkes pahalı abiyeleriyle aşağıdayken ben kot pantolon tisortla oradaydım. Herkes bana bakıyordu. Mithat bey ve ailesi de o an yemektelerdi. Bana baktı ve benim bundan rahatsız olduğumu anladığı için ayağa kalkıp:
-Herkese iyi akşamlar. Ben Mithat Yılmaz. Umarım güzel bir gece geçiriyorsunuzdur. Dilerseniz yemeklerinizi havuz başında sohbet ederek yiyelim. Eşim Sema ile sizlere tanışma hikayemizi anlatmak istiyorum.
Bütün konuklar bu konuşmanın ardından havuza başına geçtiler. Mithat bey ise yüzüme baktı. Bende ona teşekkür eden gözlerle bakarak gülümsedim. Sabah odaya gelen oğlu ise bize tip tip bakmaya başlamıştı... Adını dahi bilmediğim o daha ilk günden dikkatimi çekmişti. Ben yemeğimi alıp masalardan birine oturdum. Daha bir kaç lokma ağzıma atmisken o gelip masama oturdu.
-Kimsin?
-Her misafirinize gidip "kimsin" diye soruyor musunuz?  
-Hayır tabi ki ama sen pek de normal bir "misafire" benzemiyorsun.
-Pardon da nasıl bir misafire benziyormuşum ben?
-Babamla sabah odada konuşmalar şimdi de böyle bakışmalar falan. Ayağını denk al diyorum kısaca.
-Bana bak ne ima ettiğinin farkında mısın sen ya? Benim tek amacım burada bir süre kalmak sonra defolup gideceğim zaten.
-Bizim otelimizde senin gibilere yer yok.
Bardağı taşıran son damla olmuştu bu sözler. Elimdeki suyu yüzüne doğru fırlattım.
-Ne yapıyorsun ya sen deli misin?
-Ağzından çıkanı kulağın duysun o zaman.
Tam o anda içeriye Mithat bey ve eşi girdi.
-Rüzgar ne oluyor burada?
-Bu manyak üzerime su döktü.
-Bana yaptığı muameleye az bile. Oğlunuz gelip benim burada kalmamı sorguluyor ve bana ağza alınmayacak kelimeler sarf ediyor. Ben burada daha fazla kalamam.
-Mithat ne oluyor kim bu kız?
-Rüzgar misafirimizden özür dile hemen. Misafirimiz benim yardımda bulunduğum bir arkadaşımın kızı. Buraya okumaya geldiğinden bende otelimizde kalmasını rica ettim. Irmak ben senden ayrıca özür dilerim. Lütfen yemeğine devam et. Oğlum bir hata yapmış. DEĞİL Mİ RÜZGAR?
-Evet özür dilerim. Diyerek oradan ayrıldı. Ayrılırken oldukça sinirli görünüyordu. Annesi de oğlunun peşinden gitmişti. Ben de yemeğe devem etmeyerek odama çıktım. Bugün yaşadıklarımın yorgunluğu ve hala aç oluşumla ağlamaya başlamıştım. Yabancı memleketlerde her türlü muameleyi görebiliyorsun demek ki. Ben daha hikayemin nasıl şekilleneceğini bilmeden ağlayarak uykuya dalmıştım. Sabah çok erken uyanıp kahvaltıya indim. Artık gerçekten bir şeyler yemek istiyordum. Karnım sonunda doymuştu. Bugün okuluma gidip kayıt yaptıracak annemin verdiği parayla kendime giyecek bir şeyler alacaktım. Daha saat çok erkendi. Odama geri çıkarken karşıdaki kral dairesine giren adamları gördüm. Bir değil bir kaç taneydiler ve en önde de Rüzgar denen o çocuk vardı. Odama girdim ve eşyalarımı alıp geri çıktım. Önce okulun olduğu yere gittim ve kayıdımı yaptırdım. Daha sonra da üzerime bir şeyler almak için gidecektim ama nereye gideceğimi bilmiyordum. Okulun az ilerisinde büyük bir meydan görmüştüm. O meydandaki mağazalardan kendime bir süre yetecek kadar kıyafet aldım. Otele geri döndüğümde akşam olmuştu. Büyükşehir beni baya büyülemişti. Hemen odama geçip derin bir uykuya dalmak istiyordum ama uyuyamamıştım. Gece iki sularında otelden ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Merakımdan odamdan ağır adımlarla çıkıp  kolonun ardından izlemeye başladım.  Oldukça sessiz hareket etmeye çalışan bir grup iş adamı sabah gördüğüm odaya giriyordu. Bu iş beni şüphelendirmeye başlamıştı. Ben bunları düşünürken Rüzgar ve Mithat adamların ardından odadan çıktılar. Ben tekrar kolonun arkasına geçip odama girdim. Orada gerçekten bir şeyler dönüyordu...

TEKRAR EDEN ŞARKIWhere stories live. Discover now