Dizimle beraber titreyen telefonun ekranına baktım. Hâlâ siyahtı, tek bir bildirim dahi yoktu. Ağrıdan kitlenen boynumu hafif hareketlerle ovalarken gözlerimi de kapadım. Ara artık be yavrum, ara da düzeleyim. Şu an sesini duymaya nefes almak kadar muhtacım. Keşke duyabilsen beni, keşke hissedebilsen. İçimdeki bütün korkuları silip atsan.

Gözlerimi araladım, gözümün önünde yürüyen hayalini uzaklara yolladım. Kendisi gibi hayali de bana kilometrelerce uzaktı. Şu an kalkıp yanına gitmek istesem bile arada gün atlardı. Ha demekle kavuşamıyordum ve bu beni delirtiyordu. Başına bir şey mi geldi, hasta mı, uyuyor mu, kayıp mı, öldü mü kaldı mı..? Biraz daha düşünürsem manyak olacaktım. O benim hakkımda her şeyi, herkesi bilirken ben yalnızca oturuyordum.

"Sikerler böyle işin adaletini," kendi kendime söylenirken yeniden ayaklandım. Bir iki tur daha attım evin içinde. Ekranımı açıp mesaj var mı diye tekrar kontrol ettim. "Umarım, umarım iyisindir Mihra." Boğazıma sarılan görünmez el benden daha güçlüydü. Karşısında diz çöktüğümü hissediyordum.

Evham dolu havuzun içine paçalarımdan sürüklenirken telefonum çalmaya başladı. Geriye yasladığım başımı indirirken ekrandaki isim durulmama sebep oldu. Beklediğim değildi fakat beklediğimden haber gelmiş olabilirdi. Çabucak açtım aramayı, açtığım an kapandı. İki saniye daha bekleyememişti Emin. Atlı mı vardı peşinde de erken kapatıyordu? Sabır çekerek ben onu aradım fakat bu sefer de meşgul çalmaya başladı. İkimiz aynı anda aradığımızdandır diye aramayı bıraktım, o da aramadı. Sahiden kafayı yiyecektim, sahiden!

"Alo," dedi nihayet iletişime geçtiğimizde. "Haber aldın mı? Mina da bilmiyormuş," daha çok yandı canım, daha çok korktum.

"Almadım," dedim çaresizce. "Ailesine ulaşsaydı Mina, biliyorlardır mutlaka."

"Abi endişelendirmek istemedi o da gece gece,"

"Lan gecesi mi var bu işin?!" Mihra'ya zarar geldikten sonra ailesi için saatin bir önemi olacağını sanmıyordum. "Başına bir şey geldiyse ne bok yiyeceğiz?! Ne kadar erken o kadar iyi, aramıyorsa da ben ararım. Numara versin yeter ki."

"Bir konuşup döneyim sana," ağız dolusu küfretmek gelse de içimden bir şey demeden kapadım. Benim canım gidiyordu onlar hâlâ saatin derdindeydi.

Yarım saat kadar bekledim fakat olmuyordu. Ne zaman geçiyordu ne de haber geliyordu. Üzerimdeki pijamalara aldırmadan kalktım yerimden. Değişmekle vakit kaybetmeden üzerime montumu geçirdim, arabanın ve evin anahtarını da alıp çıktım. Sakin sessiz geçen gecede asansörün en üst kattan gelmesini bekledim, beklerken de bir kez daha Emin'le konuştum. Mina, Mihra'nın kardeşiyle konuşmuş ve onun da haberi olmadığını öğrenmişti. Delirecektim, biri daha bilmiyorum derse gerçekten delirecektim.

Asansöre atlayıp otoparka kadar indim. Seri adımlarla arabama ulaştım. Kapısını açıp yerime geçtim, sertçe örtüp kemerimi taktım. Oturduğum an yine çaldı telefonum, eğer düzgün bir haber yoksa doğrudan polise gidecektim. Norveç'teki sevgilim için Türkiye'den arama başlatacaktım. Mantıklı olması ya da oluru olup olmaması umrumda değildi. Ben sevgilime ulaşmak istiyordum, hem de hemen. En acilinden haber almam lazımdı, kafayı yemek üzereydim.

"Kes Emin," dedim dayanamayarak. "Kimsenin haberi yoksa beni arayıp durma amına koyayım!" Bilmeyen sayısı azmış gibi birde Asena'ya sormuşlardı. "Düzgün bir şey söyleceksen bana ara, kapa yoksa." Emin de bağırıyor olmama dayanamamış, telefonu kapatmıştı suratıma.

"Amına koyayım!" Dedim direksiyonu sıkıca kavrayıp. "Sikeyim mesafesini de ızdırabını da!" Savurduğum tekme benim canımı yakmaktan öteye geçmemişti. Aldığım sert soluklar arasında arabayı çalıştırıp çıktım siteden. "Ulan Mihra, ulan Mihra!" Beni düşürdüğü hallere bak. Bok mu vardı da kalıyordu orada? Gelseydi ya benimle, aklım kalmazdı onunla.

22 | Yarı TextingWhere stories live. Discover now