3.

10 2 0
                                    




Yolları biliyordum. Yolları tanımıştım. Yıllardır görmesem bile, hafızama öylesine kazımıştım ki rüyalarımın bile bu yollarda geçtiğini biliyordum. Sadece, eskisi gibi değildi. Yeşil ağaçlar eskisi kadar yeşil değildi ve azalmışlardı. Çocukluğumun ormanına çoraklık gelmiş gibiydi. Pek iyi bakılmamıştı. Açıkçası biraz daha çirkin görünüyordu. Hep bu kadar çirkindi de ben mi güzel görüyordum diye düşündüm. Hava biraz serindi ve hırkamın ucunu o kadar öne çekiştirmiştim ki ellerim dışarıda bile değildi. Doğum günümden beri iki gün geçmişti ve Mert beni hala aramamıştı bile. Kalbim hala kırıktı ancak biraz hissizleşmiştim. Ona, yazlığa gittiğimi söylesem ne olurdu bilmiyordum. Çok fazla önemsemeyeceğini bile düşündüm ancak bunu gözlerimle görsem, o bana aldığı yüzüğü yüzüne fırlatırdım. Bu benim en hassas noktamdı. Bu yüzden bunu yapmadım. Bundan kaçtım.

Ondan ve her şeyden, tüm hislerden, en çok hissettiğim yere kaçtım. Ne yaptığımı biliyordum ancak kimsesiz hissediyordum. Ailem benimle değildi, Mert'i bir süre görmek bile istemiyordum. Hesaplaşmak istemiyordum.

Hesaplaşmaktan kaçıyordum.

Ama hesaplaşmaya gittiğimi de biliyordum.

Zihnimin fazla ayık olmasından kaçıyor fakat her şeyin en detaylı şekilde farkındaydım. Düşüncelerden uzaklaşmaya çalışarak taksi şöforüne durması gereken yeri gösterdim. Parayı uzatıp arabadan indiğimde paramın azaldığını fark ettim. Kısa süre önce işten ayrılmıştım, zaten kısa bir süre çalışmıştım. Kazandığım parayı bir hayli harcamıştım. Aileme parayı hissizleşmeye harcadığımı açıklamak istemediğim için kazandığım parayı biriktirmemiştim.

Bavulu indirdiğimde, tam karşıma baktım. İlk baktığım yer, küçükken kaldığım daire oldu. Dışarıdaki sarmaşıklar o kadar uzundu ki balkonumuza kadar tırmanıp kenardan sarardı. Sarmaşık yoktu. Balkon tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Yabancı hissettim. Ancak yabancı hissetmek için erkendi, biliyordum.

Büyükbabamı görecektim. Bir süreliğine. O kadar. Başka bir şey yapmayacaktım. Sadece o katta duracaktım. Telefonu cebimden çıkartıp anneme, geldiğime dair agresif bir mesaj yazdım. Birkaç dakika sonra beni aradığında açmadım. Öfkeliydim. Çok öfkeliydim. Buna rağmen neden sözünü dinleyip geldiğimi bilmiyordum. Hala bahçe kapısından içeri geçmemiştim. Bir taksi daha çağırıp eve geri dönebilirdim.

Ama yapmadım.

Avuçlarımda bir acı hissedip irkilene kadar tırnaklarımı bastırdığımın farkında değildim.

Bavulumu elimde sürükleyerek merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Beyaz ancak kirli merdivenler, hatırladığımdan daha küçüktü. Sarmaşık misalı dallanmış üzüm ağacının üzerime değmesiyle irkildim ve onu kenara çektim. Hava oldukça sıcaktı ve güneş o kadar tepemdeydi ki etrafa bakarken gözlerim yanıyordu. Hızlıca gölgeye geçerek binaya doğru yöneldim. Bavulumun tıkırdaması etrafta yayılırken binanın girişindeki merdivenlerden bavulumu çıkarttım. Zile basarken isimlerin yazmadığını fark ettim. Ben küçükken isimleri görürdüm. Bazı şeyler değişmişti. Zillerle bakışırken merdivenin altında ama binanın duvarında olan bir lekeyi fark ettim. Bavulu kapının yanında bırakıp merdivenlerden aşağı inerken, sadece zihnimi takip ediyordum. Pembe, neredeyse kırmızı bir lekeydi. Kaşlarımı ne kadar uzun süre çattım bilmiyordum ancak alnımda bir acıyla kendimi an'a getirdim. Bu bir gül lekesiydi.

Ancak ortada bir yazı yoktu.

Hışırtı duymamla kendime gelerek hızla oradan ayrıldım ve tekrardan merdivenlerden çıkarak binanın ilk ziline bastım. İlk zil büyükbabama aitti biliyordum bu yüzden isimleri okumama gerek kalmamıştı. Birkaç saniye sonra binanın dış kapısı açılınca beyaz kapıya doğru yöneldim ve ittirdim. Kapı açılır açılmaz binadan ağır bir havasızlık kokusu burnuma dolunca yüzümü buruşturdum. Yerler bakır kırmızısı bir zeminle döşenmiş ve birkaç çatlak bulunduruyordu. Bavulumu hızlıca merdivenlerden yukarı çıkarırken, çocukluğumu hatırlatan eski koku beni sarsıyordu. Bir kat merdivenlerden çıktıktan sonra sola döndüğümde, boyandığı çok belli olan beyaz kapı ile karşı karşıya geldim. Hatırladığımdan daha küçük bir kapıydı. İstemsizce yan taraftaki asansöre ve duvarlara baktım. Çocukluğumda hatırladığıma göre çok farklı ve yabancı görünüyordu. Kendimi huzursuz hissederek kollarımı göğsümde birleştirdim ve o sırada kapı ağır ağır açıldı. Büyükbabam biraz eğik bir şekilde kapının ucunda durmuş ve gözlerini bana dikmişti. Bana baktı ve sonra kapıyı aralayarak arkasını döndü. "Annenle baban mı yolladı seni buraya?"

GÜL LEKESİDonde viven las historias. Descúbrelo ahora