say yes to me

490 103 63
                                    


Derin nefeslerim eşliğinde oturduğum bankta Soobin'in gelmesini beklerken düşüncelerimi susturmaya çalışıyordum çünkü ben de ne diyeceğimi bilmiyordum. İçimden onu buraya çağırmak gelmişti, nasıl olduğunu görmem lazımdı.

Soobin'den öğrendiğim en önemli şeylerden biri de buydu, o an ne istersem onu yapmam gerektiği.

İç çektiğim sırada gelen adım sesleriyle kafamı eğdiğim yerden kaldırıp önüme baktım, yanıma yaklaşan Soobin'in "Yeonjun." sesiyle gülümsemeye çalıştım. "Hoş geldin." Benim aksime gülümsedi, "Hoş buldum." Gözümle yüzünü kısaca taradığım sırada bakışlarım montunun cebinde duran ellerine takıldı, "Kremi sürdün mü?" Başını olumsuz anlamda iki yana salladığında "Hayır, bekletmek istemedim diye evden çıktım direkt. Aklımdan çıkmış." dedi tane tane açıklayarak. Başımı sallayarak burnumu çektiğim sırada gözleri takmış olduğum atkıya düştü, onun atkısıydı. Yüzündeki gülümseme büyüdüğünde sessiz kaldı.

Yanımı işaret ettim, "Otursana." Sessizce yanıma yerleştiğinde aramızdaki bu gariplik içimi biraz huzursuz etti. Hiçbir şey söylemeden bileğinden tutup kendime doğru çektim, elini cebinden çıkartmasını sağlarken bakışlarını üzerimde hissediyordum ancak ona bakamıyordum. Titreyen ellerime rağmen elini tutup cebimdeki kremi çıkarttım ve kapağını açtım. Yüzüne bakamıyordum, istiyordum ama yapamıyordum sanki. Parmağımın ucuna sıktığım kremin soğukluğuyla irkilirken yakmamaya çalışarak çok hafif kabuk tutmuş deriye yaydım. Pansuman yapıldığı belliydi.

"Çok acıdı mı?" diye sorduğumda kısık sesini duydum, "Acımadı." Yutkundum, boğazımın acısını umursamadım. "Şu an acıyor mu?" Görmedim ama hissettim kafasını olumsuz anlamda salladığını. "Acımıyor, sen acıtmıyorsun." Hafifçe tebessüm ederken kaşlarımı çatarak devam ettim yaymaya, canının yanmasını istemiyordum. Kızarık olan elleri acıdan mı yoksa soğuktan mıydı çözemiyordum, teni tıpkı benim gibi beyaz olduğu için hemen kızarmaya müsaitti.

"Soobin, neden yapıyorsun?" diye sorarken buldum kendimi. Bir taraftan işime devam ederken dikkatliydim, "Neyi neden yapıyorum?" diye sordu, sesi şimdi az öncekine göre daha belirgindi. "Tüm bunları, kaç ay önce başladık konuşmaya. Şu zamana kadar yaptığın her şeyi, neden?" Sorduğum soruyla birlikte elini çekmeye çalıştığında engelledim onu, "Yeonjun, tüm bunları konuşmuştuk. Bir şey mi oldu?" Dudaklarımı büzdüm "Hayır, olmadı." işimi bitirdiğim sırada başımı kaldırdım ve gözlerimizin buluşmasını sağladım.

"Kim olarak yapıyorsun?" Sorduğum soruyla birlikte kaşlarının çatılmasına şahitlik ettim. Gözünü kırpıştırdığında "Anlamadım?" diye sordu. Kalbim fazlaca hızlandığında "Ne sıfatla?" diye direttim. "Yeonjun, sana aşığım. Sadece yanında olmaya çalışıyorum, rahatsız mı ediyorum?" Kendisini açıklamaya çalışırken onu durdurdum, "Ettiğini söylemedim. Ancak herkes farkında Soobin, Beomgyu'lar soruyor bana, neyim olarak beni koruyorsun?" Tam ağzını açacağı sırada konuşmasına izin vermeden devam ettim, "Arkadaş desek değiliz, bana hislerin var. Bu şekilde devam ederken seni gerçekten kullanıyormuş gibi hissediyorum."

"Yeonjun, buna ben izin veriyorum. Kullanmanı söylemiştim, kendini suçlayamazsın." Başımı iki yana olumsuz anlamda sallarken "Suçlamıyorum ama kimseye cevap veremiyorum. 'Bana aşık, o yüzden.' demem, 'Arkadaşız.' diyemiyorum. Soobin ne kadar böyle sürecek?" diye sordum. Derin bir nefes verdi, "Yeonjun, ne olsun istersin? Yani nasıl davranayım, söyle öyle oluruz." Gözümün içine bakarak ikna etmeye çalışıyordu, gideceğimi düşünmüştü.

"Soobin, ben kimseye gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. Çünkü neyim olarak yapıyorsun, ben daha kendimde yanıt arayamıyorum ki. Gerçekten bunları bu şekilde yapma." Söylediklerimle birlikte "Yeonjun, gerçekten biri bir şey mi söyledi? Ben aramız iyi, Yeonjun iyi derken sen şimdi her şeyi en başa taşıyorsun. Tamam tekrardan aşarız ama bir sorunun varsa söyle bana. Bu durumumuzdan mı rahatsız oluyorsun? Yapmamalı mıyım? " dedi hızlı hızlı. Sabrını kaybediyor gibiydi, gözlerinde beliren korku ise kendimi en değerli hissettiğim noktaydı.

Soobin'den öğrendiğim en önemli şeylerden biri de buydu, o an ne istersem onu yapmam gerektiği.

"Yap Soobin, ancak tüm bunları sevgilim olarak yap." Aniden söylediğim cümleyle birlikte duraksadı, gözlerinde gördüğüm ifade tam olarak bunu kanıtlıyordu çünkü. Kendisini dışa karşı en sert şekilde gösteren Soobin, benim karşımda tüm duygularını parlak gözlerine yansıtmaktan çekinmiyordu. Elini geri çekmemesi adına tuttum hafifçe, yara olmuş yerden uzak tutmaya çalışıyordum elimi.

Bir şey söylemediği sırada lafıma devam ettim, "Senden hoşlanıyorum, hatta seviyorum. Ancak tüm bu duygular bana gerçekten yabancı. Daha önce kimseye kendimi açmamıştım. İlk defa beni sen açtın Soobin; kalbimi de beraberinde aldın. Daha fazla ne seni ne de hislerimi bekletmek istedim. Bana gel demiştin ya, geldim. Geç kalmadım değil mi?" Her cümlemi dikkatle dinlerken elini hafifçe geri çekmesiyle kaşlarım havalandı, ne yapacağını bilemezken kalbimin sesinin kulağıma ulaşmasıyla yutkundum.

Ancak korkularımı bastıran ve beni sımcıcak hislerin içine çekip güvende hissettiren şey; Soobin'in bir kolunu belime sarıp beni kendine çekmesiyle diğer koluyla beni sıkıca sarmasıydı. Burnuma kadar çektiğim atkısının azalan kokusuna üzülmüştüm ancak şimdi kokuyu tam olarak boynundan soluyordum. Kafasını boyun boşluğuma gömdüğünde gelen iç çekiş seslerinden tenimi kokladığımı anladım. "Seni kaybetmek istemiyorum Soobin." diye mırıldandığımda başını iki yana salladı ancak yine de bulunduğu yerde kaldı.

Kolları daha da sıkılaşırken konuşmuyordu bile ancak kalbinin sesini tam olarak kulağımda hissediyordum. Göğsüne yaslamıştı beni, kalplerimizi hissederken hafifçe esen rüzgarla birlikte mayıştığımı hissettim. O da beni sanki ellerinden kayıp gidecekmişim gibi sıkı sıkı tutuyordu. Geri çekildiğim zaman kızaran yanaklarımı gördü ve titreyen ellerini iki yanağıma yerleştirerek gözlerimizi tam hizaya getirdi. Yüzümü hafifçe kaldırıp kendi yüzüyle hizaladığında gözleri bu havaya rağmen içimi sıcacık yapmıştı.

"Kalmadın, biliyorsun ki ben burda her gün seni bekliyor olacaktım. İyi ki geldin Yeonjun, evine hoş geldin." Dudaklarımızı birleştirmeden hemen önce söylediği cümle buydu, geceye fısıldayıp havaya karıştırdığı cümleleri dudaklarıma doğru fısıldamıştı. Panzehir gibiydi, dudaklarıma akıtmıştı. Birleştirdiği anda ise ikimiz de tüm geçmişimizden ve yaşadığımız kötü anılardan arınmıştık sanki. Birlikte iyileşecektik, çok yol katetmiştik.

Ki doğruydu da. Biz, birlikte iyileşiyorduk.

yes to heaven, yeonbin Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang