i'll put my red dress on, get it on

743 121 74
                                    


Oldukça soğuk olan ve sokakları birbirine katmaya gücü yeten rüzgarın esişiyle derin bir nefes çekti içine Yeonjun; kızarmaya başlayan burnunu çekiyordu, bu hasta olacağının göstergesiydi. Fazlasıyla hassas bir bünyesi vardı zaten, kısa bir yürüyüş yapmak için çıkmış olduğu geniş sokaklarda kopan bu gürültüyü hesaba katmamıştı tabii ki.

Sabah soğuktu ancak bu kadar değildi, akşam birden esen hava içini ürpertmişti. Yine de üstündeki kalın montuna iyice sarılarak burnunu çekti. 'Keşke atkı alsaydım.' diye de düşünmeden edemedi. Eve ne zaman geçeceği konusunda kararsızdı ancak şu an dışarda olmasına ihtiyacı vardı. Gözüne kestirdiği parka doğru adımlarken boş olmasıyla rahat bir nefes verdi. Gerçi bu havada kimsenin dışarıda olmaması çok normaldi, sokak hayvanları bile bir köşeye çekilmişti anlaşılan.

Duyulan tek ses rüzgarın, ve esintisinin etkisiyle birbirine çarpıp sallanan ağaç yapraklarının sesiydi. Uzun bir ağacın gövdesiyle ve yapraklarıyla koruduğu çardağa doğru yönlendirdi adımlarını, üstü kapalı olduğu için şanslıydı. Hızlı adımlarla ulaştığında anında oturdu ve iç çekti. Kafasını öne doğru eğerek cebindeki telefonunu çıkarttı donmuş olan parmaklarıyla.

Ekranı açtığında hiçbir mesaj görmemesi biraz hayal kırıklığına uğratsa da toparladı kendini. Sonuçta Soobin'in de kendi hayatı vardı, ona göre yaşayamazdı. Yine de günün çoğu saatinde bildirimlerini kontrol etmekten alıkoyamıyordu kendini Yeonjun. Hâlbuki telefonunun sesi de açıktı, olası bir mesajda anında sesi kulaklarına ulaşırdı ancak yine de engel olamıyordu kendine. Çoğu zaman belli etmese bile onunla konuşmak istiyor, konuşurken eğleniyordu.

Soobin, onun hoşuna gidiyordu.

Yeonjun'a söylediği kelimeler, kurduğu cümleler, yaptığı hareketler, attığı bakışlar, takındığı tavırlar ve daha nicesi Yeonjun'u kendine çekiyordu.

Başta Yeonjun oldukça ilgisizdi evet, ancak konuştukları bu zaman dilimi içerisinde kalbinin ritminin değişmeye başladığı anlar oluyordu artık. Soobin'in ilgisini seviyordu, ona dünyadaki en kıymetli şeymiş gibi bakmasını da öyle. Hayatında alamayacağı sevgiyi ondan almak içini kıpır kıpır yapıyordu ve ister istemez ona kapılıyordu.

Ama hissettiği hoşlantının sebebi bu değildi, Soobin'in kendisiydi. Kalbini hiç çekincesi olmadan Yeonjun'a göstermiş, kendini açmıştı. Kim ne der diye düşünmeden sırtını yaslayabileceği bir sırt, günün sonunda yorulduğunda dinlenebileceği bir kol, üzüldüğünde ağlayabileceği bir omuz olmuştu.

Sırf bunlar da değil, çoğu kez denk gelmişti Yeonjun Soobin'in dışarıya karşı tavırlarına da. Okuldakilere karşı gerçekten soğuktu birkaç arkadaşı dışında. Ancak ihtiyacı olan birine hiç düşünmeden yardım eder, iyi olduğunu görene kadar da ayrılmazdı yanından.

Ya da okul çıkışları yolları denk düşerse görürdü okulun ordaki parka gidip en soğuk günlerde tüm hayvanları sıcacık tutmak için yuvalar yaptığını. Her gün özenle markete gidip ayrı ayrı kaplara su, süt ve mama koyduğunu. Banka oturup en geç saatleri devirene kadar oradaki hayvanlara baktığını. Kucağında uyuyakalan kedi rahatsız olmasın diye işi olmasına rağmen kalkmamasını, soğukta kendisi üşümesine rağmen küçük tüylü kedinin üşümesine izin vermeyip atkısını ona sarmasını.

Belki de kardeşlerine olan tavrı gülümsetiyordu onu. Yanında otururken kardeşlerinin resmine bakıp gülümsemesini ve kendisine göstermesinden hoşlanıyordu. Her fotoğrafın anısını hevesli bir şekilde anlatıp ortamı sıcacık yapmasından da olabilir.

Soobin hep söylerdi Yeonjun'a, bana beni katıyorsun diye. Ancak şimdi düşününce Yeonjun'un üzerindeki etkisi büyüktü. Çünkü Soobin de Yeonjun'a kendisini katmaya başlamıştı.

yes to heaven, yeonbin Where stories live. Discover now