8

93 14 56
                                    

Göz kapaklarımı açmaya çalıştım. Karşımdaki tavan yabancıydı. Neredeydim ben?

Kafamı hızlıca kaldırdığımda yavaş yavaş parçalar yerine oturdu. Bunda Peter'ın şaşkın suratının etkisi büyüktü.

"Eh, günaydın?... İyi misin?"

Gözlerimi ovuştururken cevapladım. "Günaydın. İyiyim bir şey yok. Bir an nerede olduğumu unuttum da."

Peter güldü. "O hissi bilirim."

Kendime biraz daha geldiğimde doğruldum. Peter diğer koltukta oturmuş haber izliyordu. Haberde şu herkesin konuştuğu kırmızı örümcek süper kahraman vardı.

"Örümcek-Adam hakkında ne düşünüyorsun?" dedi Peter birden. Bir televizyona, bir de ona baktım.

"Hah? Ha, he, eee, bilmem. Şehirdekilere yardım ediyor gördüğüm kadarıyla. İyi biri gibi."

Gülerek başını olumlu anlamda salladı. "Bence de öyle."

Koltuktan kalktım. Üstüme örttüğüm yorganı güzelce katladım ve dün aldığım odaya götürdüm. Sonra da lavaboya girdim. Tam işlerimi bitirmiş, tuvalet kapısını açmıştım ki Peter'ın suratını gördüm. Otuz iki diş gülümsüyordu.

"Liz'e mesaj gönderelim." Elindeki telefonu salladı. Gülerek tuvaletin ışığını kapattım.

"Tamam. Ne yazalım?" Birlikte oturma odasına geri döndük. Peter'ın yüzündeki mutluluk küçük bir çocuğun oyuncakçıya girdiğindeki mutluluk gibiydi. Masum ve tatlı.

"B-bilmem ki. Konuşma nasıl başlatılır? Yani, sen olsan nasıl başlatırdın?" dedi merakla. Liz ile olan sohbete girmişti. Parmakları klavyenin üzerinde hazırdı. Ağzımdan dökülecekleri bekliyordu.

Küçük bir iç çektim düşünürken. Direkt konuşmaya mı girmeliydi yoksa başka bir konudan soru gibi bir şey mi sormalıydı...

"Hemen n'aber mi demek istersin yoksa başka bir şey soru sorup çaktırmadan konuyu mu değiştirmek istersin?"

Peter'ın cevabı sanki önceden hazırdı. "Hayır hayır. Soru gibi bir şey soralım. N'aber dersem tersler."

İstemeden kaşlarımı çattım hafifçe. "Neden terlesin ki?"

İç çekti. "Ya ne bileyim. O okulun popüler kızı ben ise okulun ineği. Arkadaşlarıyla dalga geçebilir. Başka bir şey bulalım boş ver."

"Peki... Şeyi sorabilirsin, dün okulu astın ve birkaç derste yoktun. İşledikleri yerleri veya ödevleri sorabilirsin."

Peter gülümsedi. "Çok iyi fikir." Söylediğim şeyleri yazdı ama göndermedi. Baş parmağı tuşun üstündeydi. Bana sanki 'Yapmasam mı?' der gibi bir bakış atıyordu.

"Gönder şunu Pete."

"Ama ya-"

Konuşmasına devam edemeden parmağını tuşa bastırdım ve mesaj yollandı. Peter hemen telefonu kapattı. Sanki telefon bir patlayıcıymış gibi önümüzde duran sehpahanın en ucuna koydu ve olabildiğince arkasına yaslandı.

Bir telefona bir de ona baktım. "Peter ne yapıyorsun?"

Gözlerini telefondan ayırıp bana baktı. Yüzünde sahte bir sırıtış oluştu. "Hiç." Çok geçmeden ekledi. "Hadi kahvaltı yapalım. May halam işe gitmeden önce masayı kurmuş."

Karnım guruldadığı için itiraz etmeden kalktım. Birlikte masaya geçip kahvaltımızı yapmaya başladık. Peter neredeyse üç saniyede bir sehpahadaki telefonuna bakıyordu. Anlından boncuk boncuk ter akıyordu adeta.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 09 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

clumsy boy, peter parkerWhere stories live. Discover now