5

16 3 1
                                    

Sıram geldiğinde iğnelerim yapıldı ve haplarım verildi. Çatlak bir ayyaş gibi ortalıkta gezerken doktorlardan biri sıkıcı bir suratla yanıma yaklaşıp Luxa'nın ziyaret için beni bahçede beklediğini söyledi. Hızla bahçeye indim ve onu banklardan birinde beklerken buldum. Yüz ifadesi... görünmüyordu. O siyah bir maske takıyordu. 

Karşısına oturduğumda gergin olduğumu fark ettim. Düşünmeden edemiyorum, nasıl bu hale geldik? Sanki daha dün onunla bahçemizdeki çamur birikintisinde şakalaşıyorduk. Şimdi ise benden korkuyormuş gibi gözüküyordu.

"Merhaba." Dedim sakince.

"Hımhım." 

"Neden maske takıyorsun?" 

Gözleri kocaman açıldı ve şaşkınlıkla bana baktı.

"Bilmiyor musun?" bana çok cahilmişim gibi bakıyordu. 

"Neyi?"

"Virüs var, herkes maske takıyor."

"Virüs mü?"

"Evet, henüz bilimsel bir ismi yok fakat halk arasında buna delirtici gibi saçma bir isimle hitap ediyorlar. Haberlerde duyduğum kadarıyla bir bilim insanının laboratuvarı patlayınca ortaya çıkmış ve hızla yayılıyormuş. Gerçi ben, birçok insan gibi, bu virüse Amerika'ya karşı başlatılmış bir biyolojik savaşın neden olduğunu düşünüyorum."

"Kulağa berbat geliyor." diye yorum yaptım.

"Kesinlikle."

"Peki neden beni görmeye geldin."

Yüzü gerildi. Bana doğru yaklaştı ve fısıldadı.

"Seni buradan çıkarmaya geldim."

"Çıkarmak mı, neyden bahsediyorsun?"

"Seni buradan kaçırıcam. Dışarıda böyle tehlikeli bir Virüs dolaşırken burada kalmana göz yumamam. Eve dönmelisin."

"Sen kafayı yemişsin, zaten olmam gereken yerdeyim."

"Şu durumda resmi olarak kafayı yemiş olan kişi sensin ve benim sözümü dinlemek zorundasın."

"Hiç bir zorunluluğum yok, unuttun mu ben bir deliyim. Benim yerim burası."

"Evet, sen bir delisin ve kendi düşünme becerin yok, bu yüzden beni dinlemek zorundasın."

Yüzüm gerildi, kaşlarım çattı. Son söyledikleri içimde bir şimşek çıkmasına neden olmuştu. Burnumdan solumaya başlamıştım.

 Boynumda Felix'in elini hissediyordum. Ne zamandandır arkamda duruyordu? Elleri çok soğuktu. Luxa'nın Felix'i göremediğini biliyordum. Felix'in nefesinin enseme çarptığını hissetmek tüylerimi diken diken ediyordu. Hızla arkamı döndüm. Yoktu. Gitmişti. Ya da hiç gelmemişti. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Bu beni daha çok öfkelendiriyordu.

Hızla ayağa kalktım.

"Ne oldu, iyi misin?" endişeyle sordu Luxa, tuhaf hissettiğimi sezerek.

"Defol buradan." diye fısıldadım.

"N-ne?"

"Defol git buradan!"

"Hyunjin iyi misin? Ben yanlış bir şey söylediysem özür dilerim."

"Sana defol dedim, duymadın mı?!"

"Hyunjin kendine gel! İyi değilsin!"

"Ne zaman oldum ki? Hepsi senin suçun!"

"Hiç bir şey benim suçum değil."

Kontrolümü kaybetmiştim. Doğru düşünemiyordum.  İçimde dengesiz bir öfke büyüyordu. Bana ne oluyordu? Bu histen kurtulmamın tek yolunun Luxa'nın ölmasiymiş gibi hissediyordum.

"Hepsi senin suçun! Senin yüzünden burdayım! Deli olmamın sebebi sensin!"

"Ben değilim!" Gözleri dolmuştu. 

Üzerine doğru atıldım, onu yere ittim. Hemen şimdi, burda onu öldürmeye karar vermiştim ve tüm bedenim düşünmeden bu karara uyuyordu. Onu boğmaya başladım. Çırpınıyor, tırnaklarını kollarıma batırıyor, benden kurtulmaya çalışıyordu ama başarısızdı. Ben ondan çok daha fazla güçlüydüm. 

Bulanıklaştı... herşey... yine... Luxa ölmemişti... doktorların onu yerden kaldırdığını görebiliyordum... vücudum bana ihanet etti... hareket edemiyordum... doktorlar yine bana iğne yapmış olmalılardı... geldiklerini hiç duymadım, sanırım kendimi çok, kaptırdım. 

Karanlık... derin bir uyku... gözlerim kendiliğinden kapandı...

Are You Insane Like Me? (Hyunlix)Where stories live. Discover now