Bölüm 4-Girdap-

83 34 132
                                    

Öncelikle yeniden merhaba.

Bölümü okuduktan sonra ne hissettiğinizi bilmek isterim.

Yeni gelenler var hoş geldiniz.

Hayalet okuyucu olmasanız olur mu bir arkadaş çok üzülüyormuş da...

Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayın, benim için kıymetli. Yapıcı eleştiriler her yazan için önemlidir.

Bana ulaşmak isterseniz:

instagram: seymadaldalli
.
.

Yeni bölüm için 15 vote, 60 yorum sınırı vardır.


Seslerin yenildiği bir zihin inşa etmişlerdi. Seslerin yarı yolda kalıp derinlere inemediği bir dünya... Çünkü derinlerde çok başka şeyler vardı. Gerçekleri bulana dek sesler hiçbir zaman olmayacaktı. Karanlık, en az zihnimin içinde yanıp sönen tehlike kadar gerçekti. Ellerime tutunup yavaşça kuşattığını gözlerimi dikip izlediğim camın yansımasında gördüm. Aralanan kapılardan sızan aydınlık bedenimi es geçmeye başladı. Bana dokunmak, bende kaybolmak demekti. Biliyordu.

Karanlığımla baş başa kaldım.

Bazen karanlık bile yarattığı bedenimde duramazdı, yurt odalarında tek başıma bir savaşın ortasında kaldığımda yanımda olan tek şey boynuma değen eski bir kolyeydi. Öyle parlak ve göz alıcıydı ki yıllar eskitmemiş gibi duruyordu öylece. Kanın sıkıştığı ince çizgileri temizleyememiştim. Metal kolye yeni bir renge ev sahipliği yapmaya başladı. Annemin bana bıraktığı o metalin aydınlığından başka bir aydınlığım hiç olmadı. Karanlık bir tek onu saramadı. Ölülere aydınlık fazla, karanlık az gelirdi. Onlar başka bir kavramın içinde olurlardı. Bu yüzden kolye her kavramdan uzak kaldı.

Bir vakit dolup taşan hıçkırıklar olmuştu içimde. Zamanı bile bilmiyordum oysa ben gözü saatlerde takılı kalmış, saati yarımdayken durmuş bir kız çocuğu olarak kalmıştım. Dönen çarkların, akan akrep ve yelkovanın hareketleri gözlerime işlemişti. Baktığım her şeye çeyrek vardı ya da çoktan yarım geçmişti. Tam olmuyordu nesneler. Gözlerim zamanın karşısında yenildi. Hıçkırıklar taşmadı.

Susmayı oyunların içinde öğrendim.

Zihnim şimdi tıpkı saatlerin çarkları gibi hızla dönüp duruyordu. Bir çark vardı tüm sistemi iptal ediyordu. O çarka ne pahasına olursa olsun elimi soktum. İki ihtimalli bir kumarı elim ve çark başlattı. Ben kazanırsam saat 10.01 olacaktı. O kazanırsa oynayan salise oku da donup kalacaktı.

Elimi kolyeye götürüp ucunu avcumun içinde sıktım. Her hareketini göz hapsine almıştım. Odanın içinde olan ahşap kaplamalı sandalyede o otururken, ben etrafında geziniyordum. Tepesinde açık olan ışık yalnızca onu aydınlatıyordu, beni değil. Bana değemiyordu.

Adımlarım karanlıkta sakince geziniyordu. İki ihtimal uzandı yine, ya birazdan bana her şeyi anlatmak için konuşmaya başlayacaktı, ya da suskunluğu bozmak için. İki ihtimal de tek bir sonuca çıkıyordu. Konuşmak zorundaydı. Çünkü ona uyguladığım şiddet psikolojisine yönelik bir durumdu. Neden burada olduğunu biliyor ve benim ne kadarını bildiğimden şüphe duyuyordu.

Onu şüpheye düşürüp oyunuma çektim.

Kolundaki saatin tik tak sesleri odaya dolmuştu. Sessizliği bozan ritimli tını içimi ürpertti ve ben saatin sesinde hareketlerimle yeniden var oldum.

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin