"Öleceksin Aria."

"Öyle mi dersin?"

Büyük bir kahkaha attı.

"Hâlâ karşıma geçmiş ölmeyeceğini söylüyorsun. Yoksa kaçmayı falan mı düşünüyorsun?" Acırmış gibi bana baktı. "Boşa uğraşma. Bu sefer kaçamazsın."

Hayır yapacaktım. Bir şekilde halledecektim.

Asla öleceğime inanmıyordum. İçimdeki bir ses beni buna inandırıyordu.

Garip değil miydi? Sanki o ses beni güvende tutacağını söylüyordu. Bana güven veriyordu.

Majestelerinin dediklerini umursamadım.

Ona yine meydan okurmuş gibi baktım. Içimdeki o ses beni buna itiyordu.

"Seni anlayamıyorum. Nasıl hâlâ kurtulabileceğine inanırsın?"

Beni ciddiye bile almıyordu.

Arkasını döndü ve hiçbir şey demeden dışarıya çıktı. Kapı ise ardından kapanıp kilitlendi.

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım.

Beni hemen idam etmeye çalışmaları çok saçmaydı. Sorgulanmamıştım bile!

Sanki hemen ortadan kaldırılmam gerekiyormuş gibiydi.

Birisi büyü ile bütün bu olanları herkese izletmişti. Kim olduğunu tahmin bile edemiyordum. Bunu yapmak çok güçlü bir büyüye sahip olmaktan geçiyordu.

En önemlisi Shota, Violet ve diğerleri neredeydi?

Her zaman nöbetleşe yanıma gelen kişiler neden o günlerde yanıma hiç gelmemişlerdi.

Onlara bir şey olmuş olabilir miydi?

Işte bu düşünce beni bitiriyordu.
Ya onlara bir şey olduysa?

Tanrıça kesin bir şey yapmıştı. Zaten Shota şüphelendiğini söylemişti.

Başım ağrıyordu. Gözlerimi kapatıp kafamı duvara daha çok bastırdım.

Yorgundum. Ne yapacağımı bilmeden sadece öylece oturuyordum.

Kapının kilidinin tekrar çevrildiğini işittim.

Kimin geldiğini tahmin etmek zor değildi.

Ahşap kapının çıkarttığı gıcırtılı ses eşliğinde kapı açıldı.

İçerisi o kadar boştu ki sesler yankı yapıyordu. Yerin dibindeydim.

Topuklu ayakkabının çıkarttığı tıkırtılı ses kulaklarımı doldurmaya başladı. Gitgide bu ses yaklaşıyordu.

Parfüm kokusu burnuma ulaştığında kimin geldiği konusunda yanılmadığımı anladım.

Tanrıça gelmişti.

Topuklu ayakkabı sesi durduğunda gözlerimi araladım.

Demirliklerin karşısında, majestelerin durduğu yerde durmuştu.

Bakışları üzerimdeydi.

"Neden geldin?" Dedim sakin olmaya çalışarak. Sinirliydim.

Derin bir nefes alarak sanki bu soruyu hiç sormamışım gibi "Yarın sabah idam edileceksin." Dedi. Güldüm.

"Benden bu kadar çabuk mu kurtulmak istiyorsunuz?"

Hiçbir şey demeden mavi gözlerini üzerimde gezdiriyordu.

Gülmem soldu. Bir anda ciddeştim.

"Nerede olduğumu en başından beri biliyordun değil mi? Belki beni gözetleyen birini bile dikmişsindir."

Kara Melekजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें