III. Karanlıktaki Gözler

En başından başla
                                    

Aksanımın ciddi bir kısmından kurtulmuş olsam dahi Fransızca zor bir dildi, burada doğup büyümediğiniz sürece bir Fransız kadar pürüzsüz konuşmak külfetliydi. Bu yüzden ufak tefek kusurlarım varlığını sürdüyordu. Benim kusur olarak gördüğüm şey çoğu kişinin kulaklarına sevimli gelse de, çalışmaya devam ediyordum ve bazı kitapları sesli okuyordum.

"Maskeli balo demek..." diye iç çekerken Lyanna; siyah renkli, köşeleri gümüş işlemeli ve lacivert simleriyle birlikte göz kısımlarında eyeliner etkisi yaratan maskemi elime alıyordum.

"Evet, öyle."

"Çok kıskandım! Çok şanslısın... Eskortluk yapacağın kadın daha da şanslı." Pis pis sırıtarak söylediklerine kısık sesli, içi keyif dolu bir kahkaha attım. "Nasıl oldum?" derken gözlerimin üstüne tuttum maskeyi. Tebessümüm yerini sürdürüyordu. "Fenaşın başşa belasin."

"Yine mi Türkçe?" Gülerek indirdim maskeyi. Doğru düzgün söyleyememişti bile. Her bir sözcük yanlıştı.

"Evet ve bunun anlamını biliyorum! Geçen söyledin ya, unuttun mu? Çay partimdeki görgüsüz bir kıza kek fırlattığımı anlattığımda söylemiştin."

"Kaç gündür kafam pek yerinde değil, kusura bakma." Mırıldanarak konuşurken ceketimi aldım ve odamdan çıktım. Lyanna da kucağındaki Vik'le ardımdan geliyordu.

Kapının eşiğine ulaştığımda, Vik uçarak yanağıma vardı. Sevgi gösterir gibi tenime sürttüğünde yumuşacık tüylerini, işaret parmağımla başını sevdim. "Hoşça kalın ufaklıklar, kötü bir varlık gelirse saklanın yine."

"Tamam anneciğim. Gel de öpeyim." Lyanna'ya eğildiğimde iki yanağımı da hafifçe öptü. "Dikkatli olun." diye son bir uyarıda bulunduktan sonra evden çıktım.

Bu gece sarhoş olacağımı varsayarak taksi çağırdım. Arabamı orada bırakmak zorunda kalmak istemiyordum.

Taksiyi beklerken kendime bir sigara yaktım. Wulfric'in hediyesini daha yeni açmış, içindeki sert aromalı tütünlerin hepsini sarmıştım.

Taksi geldiğinde, sigaram bitmek üzereydi. Kökünü iki parmağımla sertçe sıkıştırıp son bir nefes çektim. İzmaritin közlerini gümüş haç işlemeli tabakamda söndürdükten sonra çöpe fırlattım ve arabaya bindim. Lea'nın attığı konumu taksiciye söyleyip arkama yaslandım. Onunla balonun düzenlendiği yerde buluşacaktık.

Parmaklarımın arasındaki maskeye, şehrin ışıklarından yansıyan hareler düşüyordu.

Bu, ilk maskeli balom olmayacaktı. Lea'ya yalan söylemiştim. Vicdanımın zerre sızlamıyor olmasıysa, Wulfric'in amacına ulaştığını gösteriyordu.

Yalan söylerken, rol yaparken ve can alırken yüreği hiç mi hiç rahatsız olmayan bir oyuncak...

"Ha, ha..." Buruk, alaylı ve duraksamalı bir kıkırdamaydı. Taksici bana dikiz aynasından bir bakış atmış, sonra da tekrardan yola çevirmişti gözlerini.

Hayat, halihazırda bir sahneydi.

Bense, bana ait olan çoğu parçayı yitirmiş bir figürandım. Ana karakterlerden birisi olduğumu söyleyenler olurdu, alayla gülerdim.

Kıçımın ana karakteri.

Benim hikayem ancak bir trajediye, rolümse cennete isyan edip ruhunu yitiren ana kötüye ait olabilirdi. Ötesi mümkün değildi.

Maskenin Ardında | BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin