Bölüm 3- Kuşku-

En başından başla
                                    

"Sizin bir kimliğiniz yok!" Derken aslında elleriyle bana yeni bir kimlik kazandırdığını görmesi gerekiyordu. Her savaş meydanında ellerde silah olmazdı. Bazen savaşlar zihinlerle yapılırdı. Kimliksiz birinin onunla savaşmasını beklemiyordu. Bense yeni bir kimlik kazanıyordum kimsenin görmediği gölgelerde. 

Oğlunu ara sıra yurda getirirdi. Yavaşça ona sokulup oğlu ile arkadaş oldum. Çocuk beni çok sevdi. Ben yalnızca savaş meydanında kimliğim için savaşıyordum. "Senin ailen yok mu?" Diye sordu bir gün. Adını bilmediğim yeni arkadaşım benim hakkımda sürekli bir şeyler merak ediyordu. "Yok, gelmiyorlar. Beyaz aldı onları." Çocuk yüzüme baktı. "Ben ailen olurum." 

Başımı olumsuz anlamda salladım. Yeni aile değil oyun oynamak istiyordum. Bakıcı bizi gördüğünde yanımıza geldi. "Oğlum arabaya geç sen."  Bana bakmaya devam etti. Bir şey söylemedi ama bir daha onu getirmedi. Önemli değildi. Ben onun hakkında bir çok şeyi biliyordum artık. 

Bir gün gelip beni karşısına aldı ve önümde volta atarak yürümeye başladı.  "Oğlum senin yüzünden benimle konuşmuyor. Ne anlattın ona?" Gülümsedim. "Ne kadar kötü biri olduğunu." Yüzüme baktı. "Yalan mı?" Diye sordum. "Sen değil misin bize vuran, suçsuz annelerimizin arkasından konuşan?" Başımı yana eğdim. 

"Ama anladım sen dünyaya yenilmişsin kafanda bizimle savaşıp kazandığını sanarak o haz ile mutlu olmaya çalışıyorsun." Aldatılmıştı. Bunun ne demek olduğunu bilmiyordum çünkü daha önce duymamıştım. "Bir gün her gerçek ortaya çıkar derdi babam, senin aldatılman gibi." Birden yanıma gelip sert bir tokat attı. "Kes sesini! Oğlumu harcamayacaksın!" 

"Oğlumu senin yüzünden kaybettim!" Adam Önay'a doğru bakıp acı içinde bağırırken geçmişten sıyrıldım ve yavaşça yutkundum. Geçmişin tokadı gelip yüzüme çarptı.

Yaptığı seçim bundan sonraki yaşantısında bambaşka noktalar açacaktı. Bundan sonra bir yaşantısı olacak mıydı? Anlamak için çok sebebim vardı. Ona rağmen bu adamı anlayacak kapasitem yoktu. O olmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman bilemeyecektim.

"Silahını bırak!" Diye bağırdım. "Etrafına bak," adamla göz kontağı kurdum. "Buradan yürüyerek çıkabileceğini sanıyor musun?" Bana bakarken gözünden bir damla yaş aktı. Saçlarının çoğu beyaza çalmıştı. Yorgun yüz hatları ve keskin göz halkaları arasında parlayan bir çift kahve rengi gözü vardı.

"Sana konuşmak kolay!" Diye bu defa bana bağırdı. "Sen benim ne yaşadığımı nereden bilirsin!" Silahı Önay'ın başına daha çok bastırdı. "Hayatım yok oldu lan benim!"

"Mantıklı ol." Diye uyardım. "Kendini ateşe atma." Güldü. Gözünden yine bir yaş daha aktı.

 "Karıma ne oldu biliyor musun?" Yutkundu. Sanki gözlerinde geçmiş tekrar oynamıştı.

 "Gözlerimin önünde oğlunun acısı içinde öldü." Bakışları çok kısa bir süre bir noktada sabit kaldı. Başını iki yana salladı. Kabullenemiyordu hâlâ. Önay adama sadece onun duyacağı bir şey söyledi.

Silahı tutan eli titredi. Ağzında bir kaç kelime geveledi. Gözlerimi kıstım. Ne söylediğini anlamaya çalıştım ama parçalar eksik kaldı.

Kutay sinirle bağırdı. "Adaletsiz olduğunu düşündüğün için kendi adaletini bu şekilde sağlayamazsın." Babası ile göz göze geldiler. "Kes sesini!" Diye tükürürcesine bağırdı adam.

"Sen hiç konuşma!" Kutay'a baktı. " Adalet senin ağzına alabileceğin bir kavram değil." Kutay'a baktım. Saçlarını geri doğru attı. "İstediğin şeyi biliyoruz, babamı bırak beni al." Adam samimiyetten uzak bir şekilde gülümsedi. 

KÜLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin