18.Bölüm: Görünmez Bağlar

5 1 0
                                    

"Bir kelebek gibi can çekişsem de acıyı hissetsem de konduğum çiçekler o kadar güzel ki kalan yaşamımı burada geçirmeye değer."

☀️☀️☀️


Oydu. Arama ekibinin " Burada bir şahıs var," dedikleri kişi Ali Asaf'tı. Allah'ım sana şükürler olsun ki onu bulduk. Hiç dinmeyen göz yaşlarım şimdi de mutluluktan daha çok akmaya başlamıştı.

Şeyda Hanım yanıma geldiğinde kollarını bedenime sarmıştı. "Çok şükür onu bulduk," dediğinde "Çok şükür," dedim.

Acil tıp teknisyenleri de geldiğinde Ali Asaf'ı temkinli bir şekilde kaldırıp sedyeye koydular. Şeyda Hanım "Yanında sen git kızım," dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

Ambulanstaki oturma yerine oturduğumda elimi bir an olsun Ali Asaf'tan ayırmadım. Sanki böyle varlığımı hissediyor ve bundan güç alıyormuş gibi.

"Durumu nasıl?" Kadın sevecen bir ifade ile bana baktığında dudaklarını araladı. "Durumu stabil ama genel olarak hastalığı ile ilgili size bir şey söylemem doğru olmaz. Ne de olsa benim alanım değil." Başımı salladığımda bakışlarımı geri Ali Asaf'a çevirdim.

Hastaneye geldiğimizde doktorlar yanına gelmişti. İlk normal odaya alınmıştı. Birkaç dakika sonra da bizimkiler gelmişti.

"Ali Asaf nerede kızım?" Elimle kaldığı odayı gösterdim. "Acil tıp teknisyeni durumunun stabil olduğunu söyledi ama hastalığı hakkında pekte bir bilgi vermedi. Alanı olmadığı için yanlış bilgi vermiş olurum dedi." Uzunca açıklama yaptıktan sonra boş bir yere oturduk. Aysunlar ise bahçede kalmıştı. Kalabalıklık yapmamak için. Volkan Amca da yanımıza geldiğinde kendimi artık daha güvende hissediyordum.

Aradan on beş dakika sonra doktor yanımıza gelmişti. "Evet doktor bey oğlumun kötü bir şeyi var mı?"

"Ali Asaf Bey'in durumu pekte iyi görünmüyor. Tümör birçok yere yayılmış ve artık dışarıda olması onun için büyük bir tehlike. Kan aldım birkaç test yapılacak eğer tahmin ettiğim gibi bir sonuç gelirse üzülerek söylüyorum ki yatış işlemin başlatmam gerekecek."

Ağlamak bir insan olsaydı o Güneş Çağlar olurdu. Hayatım da mutluluğumun zirvesini görürken ağlamalarımın da doruğunu görmüştüm. Ama sevdiğim adamın can çekişiyor olması... Elim kolumun bağlı olması artık beni çileden çıkarıyordu.

Belki de Ali Asaf gerçekten de günden güne eriyecekti. Bir keresinde Ali Asaf demişti ki: "Senin içinde kocaman bir umut ışığı olmasaydı ben çoktan erirdim." Üzgünüm sevgilim artık istesem de olumlu düşünemiyordum. Her seferinde o kadar kötü oluyorum ki. Düşüncelerimden utanıyorum bazen. Ölecek diyorum ya o zaman kendi kendime tokat atasım geliyor. Kendimi en iyi şekilde düşünmeye zorlasam da beynim en kötüsünü düşünüyordu.

Ancak savaşçı olmamız gerekiyorsa olacaktık. Orta da savaş varsa en iyi kalkan ve silahlarımızla savaşacaktık. Bu hikayenin mutsuz sonla bitmesine izin veremezdik. Bu sefer böylesine kuvvetli ve saf bir aşk mahşere kalmayacaktı. Çünkü savaşçıları kaybetmeyi sevmiyordu.

Volkan Amca ile Şeyda hanım her ne kadar yıkılacak gibi olsalar da duygularına inat dim dik ayakta duruyordu. Doktor ile beraber bir yere yürüdüklerinde bende bizimkilerin yanına doğru ilerledim.

Gözüm yine dolu doluydu ancak artık göz yaşım akmıyordu. Kurumuştu gözüm. Ağrıyordu şişkinlikten.

"Güneş ne oldu iyi misin?" Beni ilk fark eden Aysun olmuştu. Banktaki boş yere oturduğumda derin bir nefes aldım. "Ali Asaf'ın hastaneye yatışı başlayacak. Doktor kan almış birkaç şeye daha baktıktan sonra net bir cevap verecekmiş." Herkesin yüzüne tek tek baktığımda hepsinde de endişe vardı. Ama kimse ağzını açamıyor, tek bir kelime dahi çıkmıyordu.

Güneş'e FısıldaWhere stories live. Discover now