Kahvemin son yudumunu aldıktan sonra ayaklandım. Ceketimi üzerime geçirip çantamı omzuma astım. Çınar anlamayan gözlerle bana baktı.

"Viyana" dedim sadece gerisini o anlardı.

"Selam söyle benden" dedi dalgasına.

"Kütüphane sana emanet koçum ve söylediğim şeyi unutma" dedim Çınar'ın omzunu sıkarken. Başı ile onayladı. O'nunla böyle rahat konuşmamı seviyordu. Çınar ile vedalaşıp tam kapıdan çıkıyordum ki tekrar bana seslendi.

"Dünki adam gelecekti bugün, ne yapayım?" Heee birde o vardı doğruya.

"Kafandan uzak bir adres ver, 'Hazal orada seni bekliyor' de, gitsin beklesin ibne" dedim umursamadan. Çınar ise gülüp 'tamamdır' dedi. En azından adamdan bir süre kurtulmuş oluruz.

Viyanaya ayak basmıştım. Terasa geldiğimde meşhur kapşonlumuz yoktu. Telefonumun bildirim sesi ile kısık sesle küfür savurdum. Mesajı açtığımda ise kaşlarımı çattım.

"Gelemedim, takip ediliyorsun! Hemen uzaklaş oradan başın belaya girecek." Siktir!

Tam arkamı dönmüş teras'tan uzaklaşacak iken aldığım darbe ile yere yığıldım. Bu hiç beklenmedikti. Mesaj biraz daha erken gelseydi iyidi. Umursamadığım için ayak seslerinide dinlememiştim. Ayaklanmaya çalıştım ama başarısızdı. Aldığım darbe güçlüydü, kafam hiddetle kanıyordu ama bünyem sağlam olduğu için anca bir süre sonra bilincim kapandı.

--

Gözlerimi araladığımda etraf karanlıktı, bir şey belli olmuyordu. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Beni bir sandalyeye bağlamış olduklarını farkettim. Yuh be, bir kızdan bu kadarmı korkuyorlardı. Bir gıcırtı duyduğumda kapının açıldığını anladım. Lambaları yaktıklarında kafadan altı adam ve bir kız ile karşılaştım. Kız oldukça küçük duruyordu. 16-17 yaşlarında falan. Burada ne arıyordu?

Biri -tahminimce patronları- bana doğru yaklaştı.

"Vay vay vay sonunda karşılaştık Hazal Şahin. Bu günü dört göz ile beklemiştim" dedi sırıtarak. Dalga geçiyordu aklınca. Ses tonu ise tehlikeliydi.

"İsteseydin daha önce gelirdim adamım" dedim bende aynı şekilde. Ama tek fark vardı, ben daha iyi dalga geçebiliyordum.

"Duydumki beni araştırıyormuşsun" dedi beni takmayarak. O'nun kim olduğunu bilmiyordum. Yüzü hiç tanıdık gelmiyordu. Ama o'nu arıyorsam eğer, mutlaka iyi bir nedenim vardı.

"Hı-hı öyleymiş" dedim bende o'nu umursamayarak. Etrafı inceliyordum. Depo gibi bir yerdeydik. Adamlarına baktığımda tiksinti ile yüzümü buruşturdum. Adam dediğin vücut yapar, bunlar bir deri bir kemik. Yanlarında duran kıza baktım bir süre. Kızın gözlerinden endişe okunuyordu. Sanki burada olmak istemiyormuş gibi. Kızın çok tatlı bir yüzü vardı. Bacakları korku ile titriyordu. Bu kızı araştırmak istiyordum, buradan bir kurtulayım.

Dibimde dikilen adam, o'nu umursamadığımı gördüğünde sırıtması soldu, yerini öfke doldurdu.

"Azat Güngören. Duymuşsundur kesinlikle" dedi tıslayarak. Bu... O'muydu? Benim aradığım Azat buydu öylemi?

"İşte karşındayım" diye devam etti.

"Bakılacak bir şey yokmuş" dedim laf sokmanın verdiği gururla. Bu dediğime sinirlenmişti.

"Ne dedin sen?!"

"Diyorumki bakılacak bir şey yokmuş, yani en azından bir adam çıkar karşıma diye düşünmüştüm" dedim kendimden emin bir şekilde. Hızla bana ulaşıp yüzüme sert bir tokat atmıştı. Acımışmıydı? Hayır. Bünyem dayağa alışık olduğu için acıyı pek hissetmiyordum. Ama başım sarsılmıştı, kanadığı içinde biraz sızlamıştı o kadar.

"Kız gibi elin varmış be" dedim dalgamı devam geçerek. Bunun üzerine bir tokat daha yedim. Gülmeye başlamıştım bile.

"Anlaşılan fiziksel acıyı seviyorsun. Bir de ruhsal ile deneyelim ha?" dedi sırıtarak.

"Direkt en büyüğünden başlayalım. Aileni öldüren o şerefsiz katil kim biliyormusun?" diye sordu. Kaşlarım 'aile' lafını duyar duymaz çatılmıştı. Kahkaha atarak kollarını iki yana, kendini sergiler gibi açtı. İşte o an sinirim tavan yapmıştı. Ailemin katili tam karşımda duruyordu.

"Erkeksen çöz beni" diye tısladım. Sanmıyorum, çözmezdi. Çünkü beni tanıyorsa eğer, bilirdi dayağımın kötü olduğunu.

"Yo acele etmeyelim, hem en büyük şok gelmedi daha" dedi ve bir kahkaha daha patlattı. Ardından devam etti "Seni bulmama yardım eden kim biliyormusun?" dedi. Sinirle ellerimi yumruk hâline getirdim.

Azat kapıya doğru dönüp "Gel aslanım" dedi. Gözlerim ânında kapıyı buldu. Kapının açılması sanki yıllarımı aldı. Zaman yavaşlamıştı sanki. İçeri gelen kişi ile sertce yutkundum. Hayır. Bu... Bu olamaz...

Sesim bir fısıltıdan sessizdi.

"Bulut?"

INTIKAM OYUNLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin