6|Bilinmeyen biri

Magsimula sa umpisa
                                    

"Yavaş!" dedi bana bakarken. Sonra oda kalktı. "Çox vaxtımız yoxdu. Buradan getməliyik. Ona görə kimin yaşama şansı varsa ona bax." Çok vaktimiz yok. Buradan gitmemiz gerek. Bu yüzden kimin yaşama şansı varsa ona bak.

Kimin yaşama şansı varsa ona bak...Belki de duyduğum en ağır cümlelerden biri de buydu.

Baş sallayarak, arkamı döndüm. Kaç tane ev yanmıştı böyle. Kaç tane insan, evlerin de kül olmuştu. İlk önce, kendini yırtarcasına ağlayan minik kız çocuğuna doğru ilerledim. İsmini bile bilmediğim, öğrenemediğim kız çocuğunu, cansız yatan ama elleri bebeklerinin üstünde birleşen anne babadan alarak kucağıma aldım.

"Tamam. Geldim. Ağlama, bak buradayım." dedim ona doğru. Sonra bir şey duydum. Bir ses. Başıma yere eğerek, kucağımdaki bebeğine bakan anneye baktım. Yani Zehra'ya.

"Doktor abla..." dizlerimin üzerinde çöktüm hemen. "O-o-ona bak. Ona iyi b-bak. B-b-ben-" diyemezken ağzından kanlar akmaya başladı. İç kanaması vardı. İstesem bile yardım edemezdim, çünkü bilerek sağlık ocağını yakmışlardı. Geride sadece çantamdaki eşyalar kalmıştı. Çoğusu yere savrulmuştu.

Elimden geldiğince bu durumu önlemeye çalışmak adına ilk yardım da bulundum. Üzerimdeki montu çıkararak üzerine örterken, ayaklarını tahmini 30 cm yukarı, kalp seviyesinin üstüne kaldırdım. Ama işe yaramıyordu. "Zehra.." diyerek ona baktım. Gözlerinin beyazı gözüküyordu. (Doğru olmayabilir. Okuduğum bilgiler üzre bunları yazdım. Yanlışsa eğer saygı çerçevesi içerisin de anlatırsınız...)

"Kızım...İnci'm." dedi Zehra. Zaten son sözleri de bu olmuştu.

Bir elimle gözlerini kapatırken, ayağa kalktım. Allahım bu nasıl acı. Nefesimi kesiyor... Gözlerimin dolmaması için kirpiklerimi durmadan kırptım. Şimdi ağlayamazdım. Olmazdı.

Kız çocuğunu kimseye veremezdim ama yardım da etmem gerekti. Belki birileri hâlâ hayattadır. Başımdaki şalı hızla çıkarırken, sadece boğazlı bonemle kalmıştım. Kız çocuğunu bedenime bağladığım şalın içine koyarken onu sıkıca sardım. Ardından uzağa savrulan sağlık çantasına doğru koşmaya başladım.

Bir elim sağlık çantasın da bir elim kız çocuğunun sırtındayken, yaralıların hepsine teker teker baktım. Çoğusunun yaşama dair bir umudu yoktu. Kimisinin uzvu kopmuş, kimisi kül olmuş, kimisi de sadece yaralanmıştı.

Önünde eğildiğim ve yarasına baktığım kadın gözleri dolu dolu gökyüzüne bakarken, üzerimize beyaz kar yağmaya başladı. Yağan kar sanki geriye kalan küllerin üzerine kapatmak ister gibi hızla yağıyordu. Kadın elini elimin üzerine koyarken, "Git. Diğerlerine bak. Benim gücüm kalmadı." diyerek konuştu. Ara sıra sesi kesilmiş, acıdan dolayı yüz buruşturmuştu.

"Diğerlerine bakanlar var. Siz bunu düşünmeyin." dedim.

Başını iki yana sallarken, gözlerini yumdu. "Hayır, hayır! Aç gözlerini! Kapatma!" dedim farketmeden bağırırken. Kucağım da daha yeni kendine gelen İnci tekrardan ağlarken, kanlarla kaplanmış elimi alnıma yasladım. Bu sırada gözlerimden damlalar akarken, kaçın kez birinin gözlerini kapattım sayamadım.

Ayağa kalkarken, ağlayan kız çocuğunun başını öptüm.

Yanımdan geçen askerler söylediğimiz yaralıların hepsini acilen gelen helikopterlere götürürken, buraya doğru sırtında yaşlı teyzeyi taşıyarak koşan Turan beyi gördüm. Çökmüştü ama buna rağmen hâlâ dik durabiliyordu. Bakışları şalımla sarmaladığım İnci'yi bulurken yutkundu.

Daha bu neydi ki, kaç çocuk vardı, İnci gibi askerlerin ve ya sağlık çalışanlarının kucağına sinen.

Kaç yaşlı vardı, askerlerin sırtında taşıdığı. Kaç yaralı vardı, birilerine bu haldeyken bile yardım eden.

YABANCI NEFES (2 HAFTAYA DÜZENLENECEKTİR)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon