Derin bir nefes vererek gözlerimi tamamen açıp kafamı kaldırarak oturduğum yerde doğruldum. Toplantıdan sonra Taehyungla yemek yemeğe gitmeyi planlamıştım ama eğer şu an Taehyung'un karnını doyurmazsam eminim başımda çok mızmızlanacak ve beni delirtecekti.

"Ne yemek istiyorsun?"

Karşımdaki beden bir iki adımla masaya yaklamış ve dirseklerini masaya yaslayarak yüzündeki kocaman gülümsemesi ile bana bakıyordu. Çocuğa ne zaman yemek desem bir anda yüzü gülümsüyor ve sevinçle doluyordu.

"Sanırım en büyüğünden bir yengeç"

Hafifçe gülümsemiş ve cebimdeki telefonu çıkararak hoseok'u aramıştım. Madem bu çocuk başıma kaldı en yakın adamım olarak sorumluluğun birazını da hoseok'un yüklenmesin de hiç bir sakınca göremiyordum.

"Buyurun efendim"

"Hoseok, ben toplantıya gireceğim sen Taehyung için yemek alıp gel, ne kadar deniz ürünü buluyorsan al hepsini yer"

Hoseok'un onaylaması ile telefonu kapatmış ve saate baktığımda toplantı saatinin gelmesi ile oturduğum yerden doğruldum. Kenara çıkardığım ceketi üzerime geçirirken arkasını dönerek tekrar koltuğa oturan bedene bakmıştım.

"Hoseok sana yemeğini getirecek ben gelene kadar sakın buradan çıkma kimseyle de konuşma"

Koltukta oturan beden sessizce beni onaylamış ve hala açtığım filmi izlemeye devam etmişti. Bir şey demeden sessizce odadan çıktım.

Taehyung

Jungkook'un gitmesi üzerinden baya zaman geçse de hala yemeğim gelmemişti ve ben gerçekten acıkmıştım. Sıkıntıyla nefes verip önümdeki insanlara bakmıştım. Jungkook bana bunu açmıştı ama ne yaptıklarını veya bu aletin içine nasıl girdiklerini anlayamamıştım. Konuştukları şeylerin bazılarını anlayamasamda yapacak başka bir şeyim olmadığı için izliyordum. Acaba onlarda beni görüyor muydu?

Kapının tıklanma sesi ile hafifçe irkilip ayağa kalkmıştım. Ne yapacaktım? Kim gelmişti ki?

Ben bir şey demeden kapı açılmış ve adının hoseok olduğunu öğrendiğim adam elindeki poşetle içeriye girmişti. Derin bir nefes alarak burnuma gelen yemek kokusuyla hafifçe gülümsemiştim.

"Yemeğinizi getirmiştim"

Hoseok elindekileri bana uzattığında kısaca teşekkür etmiş ve elindeki poşetleri almıştım. Hoseok'un odadan çıkması ile tekrar koltuğa oturmuş ve hızla poşeti açarak içindeki kutuyu çıkarmış ve poşeti de gelişi güzel bir yere atmıştım. Yemek beni en mutlu eden şeylerden biriydi ve şu an benden mutlusu olamazdı.

Önümde açık bir şekilde duran adını tam bilmediğim şeyi biraz ileriye kaydırarak elimdeki iki kutuyu da masaya bırakmış ve ikisinin de kapağını açarak mutlulukla gözlerimi yemeklerde gezdirmiştim. yengeç, karides, istiridye ve ıstakoz vardı. Gerçekten bu kadar yemeği ben bile beklemiyordum halbuki sadece yengeç istemiştim.

Elime kutunun içindeki yengece atmış ve yavaşça bacağını gövdesinden ayırarak yemeye başladım. Benim yediğim yengeçlerden daha farklıydı çünkü insanlar bunları pişirerek yiyorlardı. Normal hali kadar güzel olmasa da bu şekilde de tadı mükemmeldi.

Aradan geçen dakikaların ardından Önümde açık olan ve hala tam olarak nasıl olduğunu anlayamadığım insanları izleyerek yemeğimi yerken kapının hızla açılması ile irkilmiş ve bakışlarımı kapıyı sertçe kapatıp sinirle masasına oturan bedende gezdirmiştim. Elimdeki karidesi yavaşça kutuya bırakmış ve masasının Başında sinirle soluyan bedeni izlemiştim. Neye bu kadar sinirlendiğini anlamamıştım ve bir şey söylemeye de çekiniyordum. Ağzımı açsam bütün sinirini bana kusacakmış gibi bir hali vardı. Öfke bütün yüzünü sarmış ve kontrolden çıkmış gibi duruyordu.

Poseidon حيث تعيش القصص. اكتشف الآن