Yine çitlere yaslanmış bedenimin zihnimde, bu şeyler dönüyordu. Hayatım her zaman beklenmedik şeylerle dönüyordu. Hayatımın beklenmedik adamına laf anlatmaya çalışıyordum şimdi de. Annesi, büyük ablası ve bana hayran olan iki yeğeni bugün ona ziyarete gelecekmiş ama evinde yemek yokmuş, evi tam temiz bile değilmiş. Bende gayet makûl bir teklif yaptım:

"Bana gelin Jongin, neden uzatıyorsun? Dört çeşit yemek var, ev pırıl pırıl!"

"Evet baba, buraya gel." Ah, bir de çocuklar da benim tarafımdaydı. Aferin size, biraz daha zaman sonra benim de olacak çocuklarım.

"Sehun! Dalga mı geçiyorsun? Hangi sıfatla ailemi sana getireyim ki? Ne kadar saçma. Hiç tanımadıkları bir adamın evine misafirliğe gelmelerinin bir açıklaması, bir mantığı yok. Sadece beni görmeye gelecekler. İki gün kalıp gidecekler ve... sen biraz evinde kalacaksın duydun mu beni?" Çitlere yasladığım bedenimle, çitlere yasladığı bedeninden bir parmak ortaya çıkmış ve tehdit vari tavırlar, sözlerle birlikte burnumu dürtüyordu.

"Oyun bozucusun Jongin? Beni, en sevdiğin komşun!.." gözlerimi büyüttüm mânidar konuşmama "...olarak tanıtacaksın ve ben onlara kendimi fazla değil, sadece beş dakikada sevdiririm. Çok basit, onlara diyeceksin ki 'işteydim yiyecek bir şeyimiz olmayınca Sehun bizi çağırdı' zaten yeğeninin buraya atlayacağına eminim. Beni çoktan ailene de tanıtmıştır. Bir star onları ağırlayacak işte!" Ellerimi iki yana açıp kendimi abartarak yukarılara baktım.

"Evet baba, oyun bozucusun!" Rox... Geçen gün gölete düşüp öpüşmemizi bozduğunu saymazsak sana bayılıyorum çocuk.

"Gelmeyeceğiz Sehun... Senin ağzının sıkı kalacağı konusunda güvenmiyorum tamam mı?"

Demek sıkıntın bu, seni yakışıklı bratz kızı.

"Çocuklar bir dakika kulaklarınızı kapatabilir misiniz? Yetişkin cümlesi kuracağım da." Ayaklarımın dibinde babalarını göremeyen çocuklara söylediğim gibi kulaklarını işaret parmaklarıyla anında tıkadılar. Jongin onların daha bir şey bilmelerini istemiyordu. Alıştırarak söyleyecekmiş.

Jongin'e dönüp sesimi kıstım.
"O zaman ben sizin evinize gelirim ve  birilerinin bizi görüp görmeyeceğini önemsemeden seni öperim."

Hoşuna gitmedi değil, dudağının bir kenarı kıvrıldı ve bir süre beğenir bakışlarını bende tuttu ama bozuntuya vermeden başını çitlerden aşağıya indirdi.

"Çocuklarım, buraya gelin hadi." Kendilerine seslenen babalarını fark eden çocuklar kulaklarını anca açmışlardı.

"Ama baba!" İki ağızdan aynı cümle.

"Lütfen, itiraz istemiyorum bebeklerim. Hem baba sizi çok özledi, yanıma gelin de biraz seveyim sizi." Hemen omzumun yanından aşağı sarkmış başıyla beni görmediği için dudaklarımı hafifçe büzdüm. Beğenmedim... Ben de istiyorum.

İki çocuk da oflayarak tamam dedi ve babalarının yanlarına gitmek için çit kapısına doğru yola koyuldular. Benim yanımda gerçekten eğleniyorlardı. Bugün onlara arkada, artmış olan tahtalardan uyduruk bir parkur yapmıştım ve ben bile onlarla oynamıştım. Diğer taraftaki yaşlı komşumuzun gözlüklerini takarak bizi penceresinden gülerek izlemesine neden olmuştuk.

"Beni de sevsene." Dedim kısıkça, çocuklar onun yanına gidene kadar biraz sırnaşabilirim. Jongin de gülen yüzünü bana çevirdi.

"Nasıl seveyim seni?"

"Bilmem, ikizlerini nasıl seviyorsun?" Sorumla birlikte aklına bir şey gelmiş gibi güldü.

"Mıncıklıyorum onları."

I Love Rock 'N Roll || SekaiWhere stories live. Discover now