9. KIVILCIM

13.7K 713 354
                                    

Bölüm Sınırı: 330 oy 300 yorum (Düşürdüm)

Sınır geçilmediği sürece bölüm gelmeyecek. Alıntı gibi birçok şey için beni takip etmeyi unutmayın. Keyifli okumalar.

9. BÖLÜM

KIVILCIM

1 AY SONRA

Elimdeki market poşetini yere bırakarak soluklanmak istedim ama şu an durursam eminim ki iki saat burada dururdum, ve ne yazık ki buna pek vaktim yoktu. Eve gidip Kader anneye yardımcı olmam lazımdı. Bugün eve Ezgi'ler geliyordu. Onlarla birlikte yemek yiyecektik. Bu geçen bir ay gibi bir sürede, Selim Efe'yle aramızdaki her şey aynıydı. İlerleme yoktu, aksine gerileme vardı benden taraftan. Dediğimi yapmaya çalışıyordum, ona kapılmamak için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Az muhatap oluyordum, göz göze gelmemeye çalışıyordum, kendime başka uğraşlar bulmaya çalışıyordum. Hatta öyle ki mahalledeki kuaför salonunda eleman alınacağını duyduğum an oraya başvurmuştum. Saç, makyaj konusunda az çok bilgim vardı, eskiden videoları izler sürekli denerdim kendimde. Ve bu fırsatı duyunca kaçırmak istememiştim.

En azından ondan uzak durmam için bir sebepti. Kaçmam lazımdı ondan, duygularımdan. Evlendiğimizden beri bir kez olsun aynı yatakta yatmamıştık. Ki bu konuda beni zorlamamıştı, yere yatak serip yatıyordu hemen.

Florla bağladığım saçlarımdan çıkan açık kumral saçlarım terli yüzüme yapışmıştı. Derin bir nefes alıp gözümde büyüyen yolda devam ettim. Yoksa burada, bu yorgunlukla akşama kadar beklerdim. Her attığım adım bana koca bir yük oluyordu. Boyunlarım dâhil birçok yer terlemişti. Güneşin yaktığı tenime su döksek duman çıkardı. Öyle bir sıcak vardı.

"Meltem?"

Arkamdan bana seslenen sesle, ayaklarım durdu. Selim Efe'nin sesi çok yakından geliyordu. Başımı arkaya doğru çevirdiğimde arkada bir dükkândan çıktığını gördüm. Yanımda doğru hızlı ve büyük adımlarla geliyordu.

"Selim Efe?" dedim sorgular biçimde. Burada ne iş aradığını merak etsem de dilimi ısırarak sustum, sadece adı söylemek yetti.

Üzerindeki bol siyah, araba yağlarıyla donanmış tişörtü vardı. Elini ensesine atarak ovaladı. Ardından başını kaldırıp, gözlerini kısarak güneşe baktı. "Annem et falan istedi, kasaptan onu aldım. Senin ne işin var asıl bu havada dışarıda?" Gözleri güneşin ışınlarına dayanamamış olacak ki hemen bakışları tekrar bana döndü ve sorgularcasına bakmaya başladı.

"Bende markete gittim, birkaç eksik vardı."

"Eee bana deseydin, ben alırdım."

Omuz silktim. "Evde bunalmıştım, hem küçük bir işimde vardı."

Kaşları merakla havaya kalktı. "Ne işi?" sesindeki merak bariz ortadaydı.

Burada konuşulacak bir konu olmadığından, "Evde konuşuruz." Dedim kısaca. Sonra bakışlarım ellerine düştü. Beyaz bir poşette et vardı. "İstersen ver, ben götüreyim." Dedim, eti kast ederek.

O da benim gibi başını eğdi ve rastgele eline baktı. "Ha," dedi şaşkınca ve kabaca. Sanki ne söylediğimi elindeki poşete bakınca idrak etti. "Yok, ben götürürüm, hatta elindeki ver beraber gidelim eve."

"E iş?"

"Eleman var." dedi, umursamazca. Sonra baktı ben elimdeki vermiyorum, elime uzanıp aldı market poşetleri. "Rüzgar nasıl? Sıkılıyor mu? Onunla bir lunapark falan yapacağım. Sadece biraz daha zaman geçsin, şu sıralar pek müsait değilim." Elimdeki poşeti öylece aldığında bir şey yapmadım. Yapsam da bir şey fark etmeyecekti zaten. Taşımak istiyorsa taşıyabilirdi. Çünkü ben yeterince yorulmuştum.

TarumarTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang