0.4

43 10 24
                                    

[ 4 yıl önce, Jaebeom ve Youngjae'nin konuşmasından sonra. ]

•••

Jaebeom Youngjae'nin karşısına nefessiz kalmış bir halde çıkmak istemediğinden dolayı köşeyi dönmeden önce duraksadı. Ellerini dizlerine dayayıp nefes alış verişini düzene sokmaya çalışırken Youngjae ve babasının konuşmasını duyabiliyordu.

"Bana göz devirmemen gerektiğini söylemiştim Youngjae."

"Sen benim söylediklerimi ciddiye almazken iyi."

"Haddini aşma!"

Jaebeom'un kaşları çatıldı, babasının ses tonu hiç hoşuna gitmemişti. Tam kendini gösterecekken Youngjae'nin annesinin sesi duyuldu.

"Tamam kavga etmeyin artık! Hayatım, Youngjae'nin zaten mutsuz olduğunu görmüyor musun? Üstüne gitme."

"Üstüne gittiğim falan yok."

Jaebeom tartışmanın sürmesini istemediği için belki dikkatleri dağılır umuduyla yavaşça duvarın arkasından çıktı. Şansına Youngjae de sanki geldiğini hissetmiş gibi yoluna bakıyordu. Göz göze geldiklerindeyse Youngjae'nin yüzünün aydınlanışına güldü.

"Jaebeom!"

Youngjae bağırdığında hem annesi hem babası Jaebeom'a dönmüştü. Jaebeom gülümseyerek Youngjae'ye doğru ilerlemeye başladı. Youngjae koşarken, annesinin surat ifadesi yumuşamış, babasınınkiyse alaycı bir hâle bürünmüştü.

Sonunda aralarındaki mesafe olabildiğince azaldığında Youngjae tüm gücüyle Jaebeom'a sarıldı. Jaebeom da kollarını Youngjae'nin vücuduna sıkı sıkı sarmadan edemedi. Buydu işte, burada güvenli hissediyordu. Youngjae'nin ona verdiği hissi başka kimse ona hissettirmiyordu, hissettiremezdi. Ondan başkası sayesinde böyle hissetmek de istemezdi zaten Jaebeom, onun tek ilgi odağı Youngjae'ydi.

"Gelmeyeceksin sandım."

Youngjae konuşurken vücutlarını ayırdı. Babasının sert bakışlarını hissedebiliyordu.

"Ben de gelmem sanıyordum."

Jaebeom, Youngjae'nin annesinin, babasını uzaklaştırmasını izledi kısa bir süre. Oğlunun başka bir erkekle normalden daha yakın olması o lanet adamın zoruna gidiyordu. Bunu ikisi de biliyordu. Ne zaman buluşsalar babasının sorgulayan bakışları üzerlerinde olurdu. Fakat bunun üzerine düşülmezdi. Sonuçta herkesin gözünde Youngjae ve Jaebeom en yakın arkadaşlardı, daha ötesi değil. Sadece ikisinin az çok hem farkında hem de memnun olduğu bir yakınlık söz konusuydu. Sonuçta etraflarında gördükleri yakın arkadaşlardan biraz daha farklı yaklaşıyorlardı birbirlerine. Çocukça ve masum bir şeydi ikisinin hissettiği, şimdiyse engellenmek zorunda olması üzücüydü. Hatta Jaebeom, bunun Youngjae'nin babası yüzünden yaşandığını bile düşünüyordu.

"Sana bir şey vereceğim demiştim, gel hadi."

Youngjae, babasıyla annesini izleyen Jaebeom'u kolundan tutup arka bahçelerine doğru çekiştirmeye başladı. Çok heyecanlı hissediyordu çünkü Jaebeom'a vereceği hediye yaklaşık bir haftadır vermeyi beklediği bir şeydi. Bilezik olan hediyesi belki de çoğu kişiye sıradan gelirdi fakat Youngjae bu bileziği Jaebeom'a karşı olan bütün sevgisini ve bilgisini kullanarak hazırlamıştı. Jaebeom bilezikleri çok severdi, sürekli sol bileğinde birkaç tane ve sağ bileğinde bir tane olmak üzere bileklik takardı. Anlamlı ve paylaşılan şeylere olan sevgisi de Youngjae'yi iki tane bilezik yapmaya iten şeydi. Açıklamak gerekirse, Youngjae beraber takabilecekleri iki bilezik hazırlamıştı. İki bilezik de siyap iplik üzerine geçirilmiş bir süsten oluşuyordu. Youngjae'ninkinde bir güneş ve Jaebeom'unkinde de ay süsü vardı. Bunun ilhamı da Jaebeom'un hep yaptığı benzetmelerden geliyordu. Youngjae'ye onun güneş kendisinin ise ay gibi olduğunu söylemekten çekinmezdi. Kendini Youngjae'nin enerjisi sayesinde parlayan bir kişilik olarak yorumlamaktan hoşlanırdı.
(Not: Bilekliklerin görseli aşağıda.)

reunite - 2jaeOnde histórias criam vida. Descubra agora