iki

4 0 0
                                    

         
             Tam yarım saat sonra eve varmıştık. Hafifçe esen yel ve tüm güzelliğiyle açık olan gökyüzü adımlarımızı yavaşlatmış olması gerekenden biraz daha uzun bir sürede eve varmamıza neden olmuştu. Bahçeye ulaştığımızdaysa Taehyung evin kapısındansa arka bahçeye doğru ilerlemeye başlamıştı. Onu takip ettim çünkü bugün her zaman olduğundan daha sessizdi. Normalde de o kadar konuşkan biri olmasa da en azından bana günümün nasıl geçtiği ile ilgili bir şey sorar ya da Yugyeom'un ona çocukça bulaşmaları hakkında bir şeyler geveleyerek söylenirdi. Lakin bu akşam öyle yapmamıştı.

          "Kim Taehyung'un kutsal sesini bizden sakınmasına neden olan şeyi öğrenebilmemiz mümkün mü acaba?"

      Gözlerini bir süre yüzümde dolaştırdı. Sakince, usulca.

"Sadece biraz yorgunum Jeongguk. Önemli bir sebebi yok. Deniz yormuş olmalı."

       Ah, tabi ya Taehyung beni satıp arkadaşlarıyla denize gitmiş, tekneyle açılmışlardı. Paşam için çok yorucu olmuş olmalıydı.

"Beni bırakıp arkadaşlarınla eğlenmeye gittiğini nasıl unutabilirim? Haklısın, arkadaşlarına eğlenip yüzmek falan çok yorucudur. Evet, evet afedersin benim düşüncesizliğim."

         Yorgunca gözlerini üzerimde gezdirdi ve böylece sorunun bu olmadığını anladım. Çünkü gözlerindeki yorgunluk bedensel değil ruhsal olduğunu söylüyordu. Bana anlatmadığı şeyler vardı.

         Biz büyüdükçe fark etmiştim elbette aramıza giren mesafeleri, biz büyüdükçe onlar da iyice fark edilen bir boyut kazanmıştı zaten. Her zaman beni kollamak için bir abi misali üzerimde olan gözleri şimdilerde yorgunla etrafımda gezinir ben hariç her yere odaklanırdı.

            Aynı üniversite de olsakta farklı bölümlerdeydik. Taehyung mimarlık son sınıfa geçmişti ve bende hukuk 2.sınıf öğrencisiydim. Küçüklüğümden beri istediğim şey buydu ve çok çalışıp kazanmştım. Annemlerde tercih yaparken Taehyung'la aynı üniversiteyi yazmam için çok ısrarcıydılar.

            Sonuç olarak aynı üniversite de olsakta kampüslerimiz ayrı, arkadaş gruplarımız ayrı, dersten sonra takıldığımız yerlerde ayrıydı. Bazen aramıza giren mesafelerin sadece iki ev aradı ya da iki fakülte arası olduğunu düşünmek isterdim ama gözlerinde ve sözlerindeki mesafe bana hiç yardımcı olmazdı.

           Ben derslerden sonra daha çok civardaki bir kitap kafede oturup kahvemi içerdim ya da arkadaşlarımla takılır sıkılınca da eve geri dönerdim. Aslında gayet sosyal bir hayatım vardı, tanıdığım insanlar ve katıldığım partiler falan. Pek gürültü insanı değildim aslında ama arkadaşlarım çağırıp ısrar edince kendimi o partilerden birinde buluveriyordum. Tam olarak kendimi yansıttığım bir hayatım var denmezdi yani. İnsanların istediği gibi biri olmuştum diyebilirim kısaca fakat Taehyung öyle değildi. Bir yere gitmek istemiyorsa gitmez, konuşmak istediği kişilerle konuşur, o an ne yapmak istiyorsa insanların ne düşündüğünü umursamazdı ve bende ona hayrandım.
Benim sahip olamadığım o şeye sahipti ve belki de sorun buydu.

              Yaşam tarzımdaki bu gibi şeyler ona uygun olmasa da beni yargılamadı hiçbir zaman sadece sessizlik olmuştu tavrı.Onun bilmediği birine dönüşmemi izledi sakince, bir yabancıya.

         Düşüncelerimi sözleriyle bölmüştü halbuki yıldızlı gökyüzü ona bakıp düşüncelere dalmam için var olmuştu sanki.

"Seni bırakıp gitmedim Jeongguk. Hatırlarsan seni de davet etmiştim ama sen teklifimi reddetmiştin."

"Sen arkadaşlarınla birlikteyken benim orada ne işim olabilir sence hyung? Bir avuç yaşlı adamın muhabbetinden ne anlayabilirim?"

"Onlarla aynı yaştayım farkındaysan ve benimle gayette konuşuyorsun."

"Evet farkındayım. Ama seninle sen üzülme diye konuşuyorum dedecik." Bunu söylerken oturduğum yerden kalkmış, Taehyung'un yanaklarını sıkmaya başlamıştım. Ellerimden kurtulmak için çırpınıyor ve kaşlarını çatıyordu. Tanrım bu yaşlı budak bu kadar tatlı görünmemeliydi.

"Jeongguk dur, yapma, seni bücür, seni elime bir geçirirsem, Jeongguk" kahkahalarım arasında ellerimi yanaklarından çekmemek için büyük bir savaş veriyordum. Taehyung ise en sonunda bileklerimden tutup ellerimi çekmişti. Hâlâ kahkahalarımı durdurmaya çalışıyordum çünkü dudakları büzülü ve kaşları çatılmış bir Taehyung her gün gördüğüm bir şey değildi.

En sonunda kendimi durdurabildiğimde konuştum.

" Kesinlikle yaşlandığında tonton yanaklı bir dede olacaksın, inanmıyorum."

Tekrar kaşlarını çatıp bana bakmayı sürdürdü.

"Sen iyice kaşınıyorsun ama bıcırık, almayayım ayağımın altına, bastonumun tadına bakmak istemezsin..." İkimizde kıkırdadık sonra o sözlerine devam etti.
"...şaka bir yana Jeongguk, arkadaşlarımla dışarı çıktığımda sende gelebilirsin eğer istersen, arkadaşlarım sana kendini yabancı hissettirecek insanlar değil."

"Biliyorum ama gerek yok onlar hissettirmese bile ben yabancılık çekerim kendimi biliyorum. Hem -hem sen bana diyorsun ama sen hiç benim arkadaşlarımla vakit geçirmiyorsun."

"Ben tanımadığım kişilerle birlikte takılmak istemiyorum."

"Hadi canım öyle mi? Halbuki ben senin önüne gelenle konuştuğunu düşünmüştüm. Aptal mısın hyung, tanışırsın önce tabiki."

"Teşekkür ederim ya, hiç gerek yok gerçekten."

Kaşlarım çatıldı. "Bana niye senin arkadaşlarınla takılabileceğimi söylerken sen benim arkadaşlarımla tanışmaya bile gerek görmüyorsun?"

"Jeongguk onu kastetmediğimi biliyorsun. Beni tanıyorsun, insanlarla konuşan veya yeni birilerini tanımaya açık bir insan değilim işte.
Sevmiyorum ben öyle şeyleri. Ama seninle uzun zamandır pek vakit geçiremiyoruz bunun farkındayım ve belki daha fazla zaman geçirebiliriz diye seni davet ettim istemiyorsan sorun yok." Derin bir nefes aldı. "Neyse önemi yok, öylesi saçma olurdu zaten haklısın. Birlikte bir şeyler yaparız hafta sonu falan olur mu?"

Bana tane tane bir şeyleri açıklamasına bayılıyordum. Çok sosyal biri olmasa da iletişim kurmakta iyiydi ve insanlarla konuşup anlaşmaya, anlaşılmaya çok önem verirdi.Ve uzun süren bir aradan sonra onunla vakit geçirmek bana iyi gelecekti, biliyordum.

Usulca kafamı salladım.

Havadan mı bilinmez ama bugün üzerimde bir halsizlik bir hüzün buhranı vardı. Gökyüzüne çevirdim bakışlarımı bahçede hamakta Taehyung'la yan yana biçimde uzanıyorduk ve rüzgar onun kokusunu bana getiriyordu. İyice mayışmıştım ve uyumak istiyordum lakin yaz akşamlarında geç uyumaya alışkın bedenim bana karşı koyuyordu. Zaten biraz sonra annemlerin bahçeye çıkıp bize seslenmesi üzerine onlara doğru ilerledik.

Gitme zamanı gelmişti. Annemle beraber Taehyung ve annesi Yujin teyzeyle vedalaştıktan sonra evimize doğru ilerledik. Annem yüzünde hafif bir tebessümle bana bakarken kolunun birini belime sarıp başını omzuma yasladı. Bende bir elimle omzunu sarıp başımı başının üzerine koydum ardından sallanarak yürümeye devam ettik.

Annemin gülüşü yazın o sıcak havası gibi içimi sımsıcak etmişti. Bugünün de bitmesiyle eve girer girmez bir duş alıp kendimi yatağıma attım. Gerçekten yorulmuştum.

Bazen hayatımdaki insanları atıp kendimle baş başa kalmak gibi bir fikre kapılıyordum belki de en doğrusu da buydu. Hepsinin sahte olduğunu düşünmesemde hayatımda haddinden fazla insan vardı bunun farkındaydım. Ve bu kafamı içindeki kalabalık çok fazlaydı.

Düşüncelerim arasında uyuyakalmıştım.

sweat Where stories live. Discover now