4. BÖLÜM: Sürekli Heyecanlar

87 31 13
                                    

Numaralandırılmamış bölümleri atlamayın, hikaye ile alakalıdır...

Westral toprakları düz yemyeşil ovalara, geçit vermez sıra dağlara sahipti. Geçtiğimiz kasabalarda ve eyaletlerde İmparatorluk arabasını görenler, içinde kim olduğundan habersiz saygı ve minnetle karşılamıştı bizi. İmparator Yener'den ya korkuyorlardı ya da gerçekten de çok onu seviyorlardı. Ben sevildiğini ummuştum. Yolculuk süresince başka saldırı yaşamasak da Yıldırım Süvarileri daha da temkinli olmuşlardı. Bu yüzden de aksine yol güzergâhı güvenli noktalardan seçildiği için yolculuk uzamıştı. Ölesiye sıkıldığımı, bitkinlikten ve kapalı kalmaktan dolayı iştahımın azaldığını söylemeliyim. Dolayısıyla elbisem üzerime birkaç parmak bol gelmeye başlamıştı artık.

Nihayet başkente girdiğimizi öğrendiğimde rahat bir nefes almıştım. Ama başkent muhafızları yolda bizi karşılayıp doğrudan saraya gideceğimizi belirttiğinde, bu kez de heyecanıma yenik düşmüştüm. Beni nasıl bir karşılamanın beklediği konusundaydı bu heyecan.

Ve şimdi yanımda hizmetçiyle birlikte taht salonuna çıkan basamakları tırmanıyorum. Bu basamaklar o kadar fazla ki hiç bitmeyecek, bir ömür tırmanacakmışım gibi hissediyorum. Beni karşılayan hizmetçi bana eşlik edeceğini söylediğinden beri ağzını bıçak açmadı. Tabii benim de. Dolaysıyla sessizlik gerginliğime hiç yardımcı olmuyor. Yılan derisi çizmeleri gördüm şimdi. Bunlar saray muhafızları olmalı, nihayet sona ulaştım!

Hizmetçi alışkanlığın getirdiği çeviklikle önüme geçti. Son basamağı çıktım, hizmetçi koluyla içeriyi işaret edip geri çekildi. Eşikten içeriye adım attım. İşte oradalar! Uzun ve heybetli görünen başındaki gümüş taçla ciddi ifadeyle bakan İmparator Yener'den başkası değil. Taht salonu Jason amcamın taht salonuyla hemen hemen aynı genişlikte. Ama şatafatı fazla gibi. Her şey çok fazla parlak geldi gözüme. Belki de Kaplan Soylularda bu sıradan bir durumdur. Önüme döndüm, ilerlemeye devam ettim. Bir adam ve çok güzel bir kadın... Bu işte o olmalı.

"Lian! Hazinem!"

Henüz yaklaşmıştım ki annem sabırsızca yetişti ve beni kollarının arasına sıkıca hapsetti. Ne yapacağımı bilmez halde kaldığımdan kollarını gevşetmek zorunda kaldı. Yavaşça çözüldüğünde ellerimi tuttu.

"Bize yüzünü göstermeyecek, sesini bağışlamayacak mısın yeğenim?" diye sordu İmparator.

Şapkayı başımdan çıkarıp atınca annem iki elini yanaklarıma koydu. Hasretle yüzümün her santimini incelerken gözleri doluydu. "Lian'ım!" dedi burun deliklerini genişleterek nefes aldı. Kokumu çekiyor olmalıydı.

"Anne" diye fısıldadım. Annemin hıçkırığı çığ gibi büyürken, beni bir kez daha kollarının arasına aldı. Bu kez ben de ona sarılıyordum. Saçlarımı öpüp kokladı, dokunmaya kıyamazmış gibi okşadı. Demek anne olmak böyle bir şeydi; görmeyeli yüzyıl bile geçse sevgisi ve hasreti hiç ölmezdi. Ben de dayanamayıp annemi kokladım kaplan içgüdülerime yenik düşüp. "Demek böyle güzel kokarmış anne," deyiverdim.

"Demek evladın tatlı kokusu silinmezmiş üzerinden," diye karşılık verdi bana.

İmparator araya girip "Kardeşim, birazda bana bırak yeğenimi," dedi. Annem gözlerini silerken gülümsüyordu. Geri çekildi, İmparator yaklaştı ve ansızın bana sarıldı. Hiç de endişe ettiğim gibi değildi. Annem kadar sıcak ve samimiydi kucaklarken. "Evine hoş geldin, Lian!" dedi coşkuyla ve saçlarımı öptü. Ardından annemi de kolunun altına çekip ikimizi birden kucakladı. "Seni çok uzun zamandır bekliyoruz, sevgili yeğenim."

"Teşekkür ederim ağabey," dedi annem minnetle.

"Ben de sana teşekkür ederim kardeşim. Yeğenim sana benziyor ama senden daha güzel. Kıskanacağım bir yeğenim var." Gülecekken karnım guruldayınca "Biraz da bana benziyor olabilir," diye eklediğinde, hepimiz kahkaha attık.

Kaplan ve EjderhaWhere stories live. Discover now