7.Bölüm

965 16 8
                                    

  Arkadaşlar şimdiden söylüyorum bu kitab benim değil. Işıl Işık'ın kitabı. Işıl Işık'a sayqı duyuyorum bunun için istemezse yazmam:)




Emris ve Sedat'ın çıkmalarının ardından bir süre daha balkonda oturdu. Uzaktaki polis arabalarını izleyerek kendi kendine söylendi. "Cenazeye gelmek kutsal bir görevmiş!" dedi, "Bok kutsal. Baksana şimdiden başını belaya soktun!"

Misafirleri yolcu eden Halil yeniden balkona döndü. "Bir emriniz var mı Eren Bey?"

"Halil Bey, bu dediğim kamera işini ihmal etmeyin." dedi, "her tarafa bolca takılsın. Durduk yere parçalanmış bir cesedin şüphelisi olarak kalmak istemiyorum."

Halil, "Emrederseniz efendim," dedi, "yalnız Beyefendi'nin bir

kuralı vardı. O kuralı da bozacak mıyız?" Eren ters bir bakış sunarak sordu. "Neymiş o kural?" "Evin içinde fotoğraf veya video çekmek kesinlikle yasaktır efen- dim. Beyefendi evin manevi değerlerine saygısızlık olarak görüyordu bunu. Hatırasına saygı duymakta yarar var. Tabii ki yine de son karar elbette sizin."

Eren içinden yine söylendi. Daha sonra, "Tamam, evin içine şimdilik gerek yok. Ama bahçeye, girişe, ormana bakan noktalara; koyabildiğiniz her yere koyun işte!" dedi.
Halil, "Emredersiniz efendim," diye yanıtladı, "ayrıca hemen gitmemeniz isabet oldu."

Eren merakla, "Neden?" diye karşılık verdi.

"Avukat ve mali müşavirler sizinle görüşmek istiyorlar. Beyefendiden kalan miras ve işlerle alakalı olarak. Ancak raporlamaları birkaç gün sürecekmiş. Sizden randevu talep ediyorlar."

"Tamam, en kısa sürede tamamlasınlar. Şu polis olayını çözdükten sonra daha fazla kalmak istemiyorum buralarda."

Halil, "Emredersiniz efendim," diyerek ayrıldı. Eren tek başına kaldıktan sonra, "Miras ha," dedi, "acaba bu ev dışında ne bıraktı bizim Beyefendi!" Yaklaşık bir saat boyunca balkonda oturdu. Hiç yerinden kalkmadı. Güneş yavaş yavaş dönmüştü. Akşam karanlığa çökmeden

önce biraz yürüyüş yapmak istedi. Evden çıkıp bahçeye indi. Çocukluğundan hatıralar anımsamak için bahçede bir süre dolaştı.

Özenle bakımları yapılmış çiçekleri izledi. Doğaya bakmak biraz rahatlatmıştı.

Daha sonra ormana inmeye karar verdi. Tam arka bahçeye doğru yönelmişken birden durdu. Içini bir ürperti kapladı. Sabah bulunan kol ve parmak aklına geldi. Ormana gitmek iyi bir fikir olmayabi lirdi. Kısa bir süre arada kaldıktan sonra, "Saçmalama," dedi, "bir de ben göreyim şu meşhur ormanı!"

Arka bahçeden ağaçların arasına daldı. Gerçekten ağaçları gör- dükten sonra şaşırdı. Gövdeleri kalın, dallan gökyüzüne açılıyordu. Yüzyıllık, belki de daha fazla oldukları ortadaydı. Büyük bir ihtimalle büyük büyük dedeleri zamanında ekilmişti ve bir daha dokunulmamıştı. İstanbul gibi bir yerde, herhangi bir saldırıya uğramamış ormanlık alan bulmak neredeyse imkânsızdı. Kendini bir an şanslı hiss etdi. Ancaq bir anlamı yoktu. Geri dönecek ve belki de kendi cenazesine kadar bir daha gelmeyecekdi.

Ormanın içindeki ağaçların şekillerine dikkat kesildi. Bazıları dik bir şekilde uzarken sahile yaklaştıkça ağaçların bir kısmının çapraz bir şekilde uzadıklarını fark etti. Hatta bazı yerlerde öyle bir dönmüşlerdi ki neredeyse toprağa paralel bir şekle bürünmüşlerdi. Büyük bir ihtimalle sahildeki esintilerden kaynaklı diye düşündü.

Kendilerine ait ormanlık alanın bittiğini, değişen ağaç çeşitle rinden fark etti. Çünkü bir anda tüm ağaçlar çam ağacına dönüşmüştü. Başka bir çeşit yoktu. Sahille arasındaki mesafeyi tahminen ölçtü. Evet evet, kesinlikle sit alanındaydı artık. Polis arabalarını gördüğü noktaya doğru sahile paralel olarak ilerlemeye başladı. Yaklaşık yirmi dakikalık bir yürüyüşün ardından polis arabalarını gördüğü bölgeye ulaştı.

TÜNELDEN ÖNCEKİ BEYAZ EVWhere stories live. Discover now