5.Bölüm

1.2K 31 9
                                    

Arkadaşlar şimdiden söylüyorum bu kitab benim değil. Işıl Işık'ın kitabı. Işıl Işık'a sayqı duyuyorum bunun için istemezse yazmam:)






Eren, yıllar sonra ilk defa girdiği evde kendisini bir hayli tedirgin hissediyordu. Adım attığı her yerde sanki hatıraları vardı. Koştuğu, merdivenlerinden yuvarlandığı ya da tırabzanlardan kaydirak yaptığı her yer, bir film şeridi gibi gözlerinin önünden hızlica akıp geçiyordu.

İçeriye attığı ilk adımdan itibaren bir ürperti hissetti. Sanki soğuk bir rüzgâr tüm bedenini sarmıştı. Tüyleri diken diken oldu. Buna neden olan şeyin ne olduğuna bir anlam veremedi. Yillar öncesindeki hatıralarının gözünde canlanması mı yoksa evin kendisini istememesi mi bir türlü ayırt edemedi.

Halil Bey'in rehberliğinde eve girmişti. Ortada çift yönlü açılan, dört metrelik bir kapı vardı. Kapıyı geçer geçmez holün tam ortasında, eski İstanbul'dan kalma Hipodrom'da, bugünkü adıyla At Meydanı olarak bilinen yerde bulunan Yılanlı Sütuna benzer bir heykel vardı. Yılan ya da ejderhaya benzeyen mitolojik iki hayvan, birbirlerinin bedenlerine sarmal yaparak yukarı doğru uzuyor; ağızlarından ise sanki sonradan eklenmiş iki şamdan çıkuyordu. Şamdanların ucundaki mumlarda yanık izleri kendini belli ediyordu. Demek ki dedesi hâlen bu mumları kullanıyordu.

Heykelin hemen arkasından üst kata yönelen iki çapraz merdiven vardı. Merdivenler üst kata çıkmadan önce kesişiyor, hemen ardından üst kata evriliyordu. Dikkatli bakıldığı zaman ön deki heykelin bir benzeri gibi sarmaşık halinde yükseliyordu.

Merdivenlerin başlangıç kısmında, sağ ve sol yönde iki eski kapı bulunuyordu. O kapılarsa alt kata inen merdivenlere açılıyordu. Holün hemen sol tarafında sıralanmış odalar sırasıyla çalışma odası, kütüphane, misafir odası ve yemek salonuydu. Bu odaların hepsi boğaza bakıyor, önündeki ağaçlar manzarayı bozmamak için özenle budanıyordu. Sıralanan odaların karşılarındaki odalarda yine misafir yatak odaları ve oturma odaları bulunmaktaydı.

Koridorlar pırıl pırıldı. Adeta bal dök yala denilecek cinsten, işıl ışıl parlıyordu. Ahşaptan yapılmış bütün parçaların cilalanı sanki yenilenmiş gibiydi. Ya da ilk günden beri olağanüstü bir titizlikle muhafaza ediliyordu.

Eren, Halil Bey'in yönlendirmesiyle birlikte sağ tarafa yöneldi. Koridordaki yumuşak zeminde topuklanının sesi emiliyor gibiydi. Ses çıkarmak için ayaklarını sertçe vursa bile bir türlü ses çıkarmayı başaramıyor, ses âdeta yer tabanında sönümleniyordu.

Koridorda ilerledikten sonra durdular. Halil, hemen önle rinde duran büyük bir kapıyı tıklattıktan sonra kulpuna yöneldi. Bu durum Eren'in dikkatini çekmişti. "Neden kapı tıklatıyorsun?" diye sordu.

Halil, kapıyı açmadan yanıtladı. "Beyefendi'nin özel talimatıydı. Odaların boş olduğunu bilsek bile öncelikle ses çıkacak şekilde kapıya vurulacak, ardından beş saniye bekledikten sonra kapılar açılacak."

Eren, "Bizim ihtiyar da amma takıntılıymış." diye söylendi. Ama içinden beşe kadar saymayı ihmal etmedi. Gerçekten de beşinci saniyede Halil kapıyı açtı. Karşılarında, Beyaz Ev'in tüm çalışanları sıralanmış bekliyorlardı. Askerde komutanlarının gelmesini bekleyen bir mangaya benzer şekilde ip gibi sıralanmışlardı.

Kapı açılır açılmaz Halil koşar adım önüne geçti. Sıranın başına kadar ilerleyerek hizayı bozmadan dönüp durdu. Tipki diğerleri gibi ellerini yanlarına indirip başını dik bir şekilde kaldırdı.

Eren neler olduğunu anlamaya çalışırken Halil gür bir sesle

bağırdı. "Konağımızın yeni sahibi Eren Beyler teşrif etmişlerdir?"

TÜNELDEN ÖNCEKİ BEYAZ EVOnde histórias criam vida. Descubra agora