9<Bölüm

11 3 0
                                    

Nevzat adliyede bürosunda dosyalarına bakarken kapının çalmasıyla dikkati dağılmıştı. İlkayın içeri gittiğini gördüğünde ayaklandı: "Hoşgeldin"
"Savcım hoşbuldum" Sarılarak birbirlerini selamladılar. "Hangi rüzgar attı seni buraya?"
"Ayıp sana Savcım ikinci evimize gelmeyelim mi yani" gülüştükten sonra İlkay ciddileşti: "ben bir davayı üstlendim" boğazını temizledi: "Mersinde" Nevzat yudumladığı kahvesini döktü ve ilkaya Mersin mi dercesine baktı: "adam benden yardım istedi" Nevzat doğruldu, İlkay Nevzatın diyeceklerinden çekiniyordu, belkide Mahir yüzünden bu dosyayı havada kaptığını düşünecekti. Kafasındaki kurgular onu yiyip bitiriyordu: "benim de bir davam var ayın sekizinde, istersen birlikte gideriz" İlkay Nevzat'dan böyle bir tepki beklemiyordu. "Olur" demekle yetindi sadece

Mersinde durumlar karışmıştı, Mahirin küçük kardeşi Mert okulda bir olaya karışmış karakolda tutuluyordur. Mahir dersi yarıda bırakıp Kardeşinin yanına koşturmuştu. Karakola vardığında Mert memur odasının önünde bekletiliyordur. Mahir yanına gitti: "oğlum iyi misin?"
"Abi ben bişey yapmadım suçu bana attılar"
"Tamam oğlum halledeceğiz korkma sen" Mahir omzuna değen bir dokunuş ile eğildiği yerden doğruldu, arkasını döndüğünde arkasında duran Babasını gördü, babası rahat ol dercesine başını eğdi. Mertin karakolda olduğunu bi babası bir de Mahir biliyordur. Mert içerde sorgudayken ikisi dışarda bekliyordu. Mahirin babası volta atar gibi bi sağa bi sola yürüyüp duruyordu. En sonunda Mahirin önünde durdu: "ben bir avukat buldum yardım edecek bize" Mahir ayağa kalktı: "Muhammer abiyle mi konuştun?"
"Hayır yarın gelince tanışırsın" Mahir şaşkındı Mersinde Muhammer abiden başka Avukat yoktu, ama sorgulamadı.

İlkay ve Nevzat ise otogarda otobüsü bekliyorlardır, İlkay için çok değişik bir duyguydu bu sekiz yıl önce Mahire burda son kez sarılmıştı. Bu otogarda gidişini izlemişti ve şimdi yolcu koltuğunda kendi oturacaktı. Durduğu yerden 2008 yılında Mahirle vedalaştığı yeri izledi 18 ve 19 yaşındaki İlkayla Mahiri izledi. Aynı duyguları tekrar yaşadı. Belkide o gün Mahirle gitmeliydi veya Mahiri aile baskısından kurtarmalıydı ama İlkay bunu yapmamıştı. Pişman değildi ama "acaba" yağsaydım hayatımız nasıl olurdu diye düşünmeden de edemiyordu. Nevzat biletlerle İlkayın yanına gitti ve binecekleri otobüsü parmakla işaret etti. Birlikte orta sırada iki kişilik yere oturdular. Yarım saat sonra otobüs kalktı. İlkay 26 yılldır çıkmadığı şehirinden ilk defa çıkacaktı

Akşam olmuştu. Gülten Mahiri çok merak etmişti merakı yetmezmiş gibi Sonay'ın ateşi çıkmıştır. Mahir karakol kapısı önünde uyuklarken telefonunun çalmasıyla kendine gelmiştir: "oğlum sen eve git Karın seni bekler merak etmişlerdir" Mahir yok dercesine kaşlarını kaldırdı ve telefonu açtı: "gülten kusura bakma haber edemedim"
Gültenin sesi çok telaşlı geliyordu: "Mahir Sonayın ateşi çıktı evde ilaç yok hastaneye gitmemiz gerek" Mahir birden ayaklandı: "Hemen geliyorum!"
"Oğlum ne oldu?"
"Baba sonay hastalanış hastaneye gideceğiz"
Mahir acele ederek eve yürüdü. Gülten evde çocuğu hazırlamış ağlayarak Mahiri bekliyordu. Mahir eve vardığında Sonayı kucağına aldı Gültenle birlikte Hastaneye yürüdüler.

İlkay ve Nevzat ise Mersine varmışlardır. İlkay otobüsten iner inmez derin bir nefes aldı. Uzun süre bir ortamda kapalı kalmak ona göre değildi. Özgürlüğü kısıtlanmış gibi hissediyordur. "İlkay benim astım spreyim bitmek üzere şu yakınlarda bir hastane vardı" İlkay Nevzatın lafını bitirmesine izin vermeden lafa girdi: "hemen gidiyoruz"
"Gelmek zorunda değilsin ben bir taxi-"
"Nevzat saçmalama birlikte gider birlikte geliriz hadi" İlkay ve Nevzat birlikte Hastaneye yürüdüler.

Gülten ve Sonay Muayene odasındayken Mahir kapı önünde bekliyordur. Birden Gülten kapıdan Mahire seslendi: "kız susamış su getirirmisin kantinden"
"İyi mi?"
"İyi çok şükür" Mahir bir oh çekti ve kantine yürüdü. İçi rahatlamıştı ama aklı babasında ve Kardeşindeydi. Su sırasında beklemeye başladı.

İlkay ve Nevzat hastaneye varmışlardı: "sen doktorla görüş ben seni kantinde bekleyeceğim" Nevzat Üst katta çıkarken İlkay Kantine doğru yol aldı, o sırada Kantinden çıkan Mahirle tam kapı önünde karşılaştılar. İlkay birden duraksadı Gülünce Kısılan Gözleri fal taşı gibi açılmıştı, Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Mahir elindeki şişeyi düşürdü ve sadece "İlkay" diye fısıldayabildi. Sekiz yıl geçmişti üstünden sekiz yıldır Mahirin hasret kaldığı İlkay karşısında duruyordur. Zaman o an durmuş gibiydi, Hasretin bittiği yerde. Dünyada bi ikisi kalmış gibiydi. Mahir iki adım attı İlkaya: "Nasılsın" İlkay uzun uzun Mahirin Ela gözlerine baktı. Yutkundu: "İyiyim, Sen?" Mahir gülümsedi sadece, İlkay Mahirin yorgun gözlerinden kırgın olduğunu anlıyordu. 18 yaşındaki İlkay Mahire sarılmamak için kendini zor tutuyordu ama 26 yaşındaki İlkay buna cesaret edemiyordu. 19 yaşındaki Mahir İlkayın elinden tutup burdan götürürdü ama 27 yaşındaki Mahirin içinde verdiği sözü tutamamanın sızısı vardı. "Sen buraya neden geldin" İlkay sekiz yılın sonunda bu soruyu beklemiyordu ama unutuyordu karşısında duran Mahir büyümüştü. "Sözümü tutmaya..." İlkay kırgınlığını böyle haykırmıştı Mahire: "17 yaşındaki İlkay seni görmeden edemezdi" diye ekledi: "peki sen?"
"Ben seni görmeden de ederdim ama gördüğüm iyi oldu, özlemişim" ikiside gülümsediler birbirlerine. Birbirlerine sormak istedikleri çok şey vardı, konuşacak şeyleri birikmişti ama birbirlerine o kadar yabancılardı ki. "imkansızca Aşıktım" diye fısıldarken Mahir Kantinin radyosundan çalmaya başladı bu şarkı.

Yıllanmış MektupWhere stories live. Discover now