Boğazını temizledi. "Neyse,"dedi. Biraz sert davrandı ama çok kırılmıştı. "O çocuk doğacak. Öyle ya da böyle. Karım katil olmayacak. Ve,"

Bunu derken dişlerini sıktı çünkü demek istemiyordu. Ama Bilge başka çare bırakmamıştı. "Kimse benim çocuğumu öldüremez. Buna sen de dahilsin."

Sonra arkasını döndü ve çekti gitti.

**

Bilge yemek masasında herkesin bir arada olmasına rağmen yüzünde gizleyemediği hüzün ile oturuyordu.

Edward küçük kızı Bella'yı öperken Güneş gülümsüyordu.

Bilge'nin kucağında ise Vincent vardı.
Tombul, yeşil gözlü, siyah saçlı bebek kafasını kaldırıp annesine bakınca Bilge fark ederek çenesini eğdi ve tebessüm etti.

Oğlu, annesi ona gülümseyince heyecanla ellerini kaldırıp yüzüne dokunmaya çalıştı ve bebek sesleri çıkarttı.

Süleyman kucağındaki Atilla'ya,"Ati,"dedi. Atilla yaşlı adama merakla baktı. "Sosis yer misin?"

Atilla kafasını iki yana salladı.

Bilge oğlunu öpüp kafasını kaldırdı ve karşısında oturan ikiz gibi duran kadınlara baktı.

Valeria ve Fiona konuşurken Bilge, annesinin yüzündeki tedirginliği görüyordu. Fiona kaç yaşındaydı?

Bilmiyordu.

"Leydi Fiona,"dedi. Fiona kafasını kaldırıp kıza baktı,"Buyrun kraliçem?"

Bilge,"Haddimi mazur görün ancak siz kaç yaşındasınız sorabilir miyim?"dedi.

Andrew kafasını oynatmadan bakışlarını yan çarprazında oturan karısına yöneltti.

Fiona gülümsedi. "Annenizden tam otuz beş yaş küçüğüm kraliçem. Otuz yaşındayım."

Bilge kaşlarını kaldırdı. "Annem beni otuz yedi yaşındayken doğurmuştu. Leydi Gracia, hep böyle genç duruyor. Tıpkı sizin gibi."
Andrew boğazını temizledi,"Neden sordun sevgilim?"

Bilge omuz silkti. "Öylesine." Olivia 'ya baktı ve Vincent'ı verdikten sonra,"Wiliam uyuyor mu?"diye sordu.

"Valeria ve William uyuyor leydim, dilerseniz Vincent ve Harry'de uyumaya gitsin."

Bilge kafasını salladı. "Olur."

Edward,"Olivia."dedi. "Bella'yı da uyutun."

Vincent annesinden kopmadan yüzünü tuttu ve ağzını açarak dudaklarını yanaklarına yapıştırdı.

Tüm salyası annesinin yanağından akarken Andrew sırıttı. Bilge kıkırdadı. Süleyman,"Hepsi sana vurgun kızım."dedi. Andrew kafasını salladı ve,"Baba, Atilla zamanlarına şahit olmanı çok isterdim."dedi. "saraya, Bilge'nin sevmediği herhangi biri geldiğinde, Atilla'nın sempatikliği sayesinde hepsinin kucağına gitti ve hepsinden bir avuç dolusu saç yoldu."

Süleyman kahkaha atınca Bilge tebessüm etti. Moral bozukluğu aslında herkesin fark ettiği ancak kimsenin irdeleyip de canını sıkmak istemediği bir konuydu. Aslında herkes Bilge'nin mutsuz, Andrew'in öfkeli olduğunu görüyordu.

Ama kimse bunu dıştan düşünmüyordu.

Sonunda yemek bittiğinde hep birlikte bahçede çaylarını içtiler ve keyifli bir sohbete girdiler.

Andrew ceketinin cebindeki saati çıkartıp baktığında,"Benim fabrikayı, sıkıntı yaşayan köylüleri gezmem gerekiyor. Bitmeyen dertlerine derman olmazsam isyan çıkabilir." Dedi ve kardeşine baktı,"Sen de burada otur, karınla dedikodu yaparsın."

Sert iması Edward 'a göz devirdi. "Ben de Kral ne zaman kalkacak diye düşünüyordum, hazırım kralım. Hadi gelin gidelim."

Karısının yanağını öptü ve ayağa kalktı.
Bilge, Andrew 'de öper diye ona döndüğünde genç adam durgun yüzüyle ne ona baktı ne de öptü.

Yanında oturmuyormuş gibi ayağa kalktı. Süleyman,"Oğlum biz de artık birkaç güne gideriz."dedi Gracia'a bakarak. Andrew kafasını salladı,"Tamam baba. Kaan ve Katherine şimdilik burada kalacaklar. Ben iki ülkede de onlara ev aldım ama Osmanlıya gitsinler istemiyorum. Osmanlı ateş çemberi olmuş durumda."

Süleyman içinden,"Siz yavşak İngilizler uslu dursaydınız hiçbiri olmazdı da neyse,"diye düşünürken dıştan,"Keşke İngiltere'de monarşi bitmeseydi."dedi.

Andrew kafasını salladı,"Emin olun daha fazla gücüm olsaydı her şey daha güzel olmayabilirdi belki ama huzur geleceğine emindim. Neyse," Edward'a baktı,"Hadi gidelim o zaman."

Bilge ve Güneş ayağa kalkıp arkalarından kapıya kadar gittiler.

Güneş, Edward'ın dudaklarına ufak bir öpücük kondururken Bilge ceketini giyen kocasına döndü ve,"Andrew,"dedi.

Andrew,"Efendim?"dedi Jack'in verdiği ceketi giyinirken.

"Öpmeyecek misin beni?" Bilge hüzünle sordu.

Andrew kafasını çevirip kıza baktı ve Bilge lacivert gözlerin soğukluğu ile titredi.

Bilge dudak büktü hafifçe."Lütfen, öpeyim."

Genç adam, derin bir nefes aldı ve ona bakan kardeşine,"Hadi gidelim."dedi.

Bilge arkasını dönecek adamın kolunu tutup durdurdu. "Öpeyim,"dedi.

Andrew, şaşkınlıkla kızın kolunu tutmuş eline baktı ve boşta olan eliyle kolunu sıktığı eli açarak,"İyi günler LEYDİM."dedi.

Bilge gitmek için hamlede bulunan kocasını aniden duvara yapıştırınca önce Andrew, sonra onları izleyen herkes şaşkınlıkla gözlerini açarak kaşlarını kaldırdı.

"Ben, kocamı öpmek istiyorum."dedi Bilge.

Parmak ucuna çıktı ama Andrew çenesini kaldırıp engelledi. "Bilge, istemiyorum."dedi soğuk sesiyle. "Beni öpmeni istemiyorum. Önce laflarına dikkat etmeyi öğreneceksin."
Bilge'yi hafifçe itince kadının gözleri doldu ve,"Tamam."diyerek geri çekildi Bilge. "Öpmüyorum."

Burnunu çekti,"Bu çocuğu da doğurmayacağım."

Andrew sinirle güldü ve tehdit eden sırıtışıyla Bilge'nin kulağına eğildi,"Sike şike doğuracaksın sevgili karıcığım."

Kızı kibarca kendisinden uzaklaştırdı, onu dışarıda bekleyen kardeşinin yanına gitti.

Açıkçası, arkasını döndüğü gibi Bilge'nin yapmış olduğu o hareket aklına gelmişti ve aşkla gülümsedi.

Andrew çok etkilenmişti.

İlk defa bir kadın onu duvara yapıştırmıştı.

Elini kalbine koydu.

Edward,"Ne oldu lan sana?"diye sorunca Andrew,"Seni hiç ilgilendirmeyen şeyler oldu."dedi.

**

Gracia, Fiona ve Bilge, Londra sokaklarında bebeklerle birlikte yürümek istedi.

Fiona,"Anneniz leydi Gracia ile çok ortak yönümüz var,"diyerek gülümsedi.

Gracia tebessüm etti ve kafasını salladı. Ancak kızı Bilge, annesinin moralinin bozuk olduğunu fark ediyordu. O kadar morali bozuktu ki Bilge'nin bu mutsuz halini göremiyordu Gracia.

"Şuradaki köşede, muazzam bir şapkacı var, " Fiona heyecanla kafasını salladı. Bilge,"Ben şapka çok seven biri olmadım ama annem sizin gibi çok sever."dedi.

Önündeki bebek arabasına baktığında Atilla dışında üçüzlerin uyuduğunu fark etti. Atilla kafasını çevirip annesine baktı ve birden öpücük attı.

Bilge iç çekti. "Babanın vermediği öpücüğü bana hediye ettiğin için teşekkür ederim oğlum," fısıldadı.

Gracia ve Fiona yavaş yavaş ilerlerken arkalarından gelen Bilge hüzünle iç çekti.

Etraflarında bir sürü asker vardı.
Köşeyi döndükleri gibi aniden elinden çekilen bebek arabası ve birden yüzüne kapatılan bezle çırpındı genç kız.

Ancak nefesine çektiği koku, hareketlerini o kadar çok yavaşlatmıştı ki, anlatamadı.

Taş yürekWhere stories live. Discover now