8. KIRMIZI ARABA

En başından başla
                                    

"Evet, Selim abi ama benim hiç yok. Hep marketlerde ya da televizyondan görüyorum. Ama annem bana söz verdi, alacak parası olduğunda." Bakışları bana döndü Rüzgar'ın. "Değil mi anne?"

Saçları severken gözlerimi açıp kapattım. "Öyle annem."

"Eee ben annenden önce sana alırım." diyen Selim Efe'le bakışlarım onun bana buz gibi bakan ela harelerine çevirdim. Öyle soğuk bakıyordu ki yutkunmadan edemedim. "Hatta gel benimle, şimdi alıp gelelim."

Gözleri fal taşı gibi kocaman olan Rüzgar, "Gerçekten mi Selim abi?" diye sordu şaşkınlıkla.

Selim Efe bize doğru büyük adımlarla geldi ve o da benim gibi yere dizini koyarak çömeldi Rüzgar'ın karşısına. "Tabii oğlum, bizde yalan olmaz. Hem arkadaşına da alırsın o çok istediği kırmız araban."

Oğlum mu?

Gözlerimi kırpıştırdım hızla, sonra tüm dikkatimi vererek Rüzgar'ın tepkisine baktım. Ona oğlum demişti. Belki de fark etmedi, öyle ağzından fütursuzca çıkmıştı ama söylediği kişi, babasının ona bir kez olsun bile oğlum demediği çocuktu. Öyle herhangi biri değildi. Rüzgar'dı.

Güçlükle yutkunarak mavi gözlerini Selim Efe'de tuttu. "Oğlum mu?" diye sordu titreyen sesiyle. "Ama sen benim babam değilsin ki..."

Selim Efe, kaşlarını çatarak baktı Rüzgar'a. Dudaklarını araladı, ancak bir şey diyemeden kapattı. Ağzından çıkan her kelimeye ne kadar dikkat etmesini anlamıştı çünkü. Rüzgar, ondan gelecek cevabı beklerken Selim Efe susuyordu yalnızca. "Bak Rüzgar," yavaşça, onu ürkütmek istemiyordu. Yanlış bir şey söylemeden önce freni almış gibiydi. "Sen benim oğlumsun, bunun için baban olmama gerek yok. Ve annen söylemedi, birlikte söyleriz diye düşünüyordum ama şu ana kısmetmiş. Biz evleniyoruz annenle. Sen, annen ve ben aile olacağız. İstersen bana baba de, istersen de abi ama bilmelisin ki ben seni oğlum gibi değil, oğlum olarak görüyorum." Elalar hareleri kapsayan bakışları bana kaydı. "Annen... Annen çok başka ve ben bunu çok geç anladım. Onu hayatımda istiyorum, aynı şekil senide."

Göğsümde biriken ağrı bu sefer stresten değildi, mutluluktandı. Selim Efe bütün kelimeleri özenle seçerek konuşmuştu. Dudaklarım aralandı söyledikleriyle, onunla göz göze gelmek bile felaketim gibiydi. O ateşti, ben ateştim. İkimizde yanıyorduk ama bilmiyordu ki onu ateşinden daha fazla yakabilecek güçte olduğumu... Rüzgar bir şeyler söylememi beklercesine bana baktı mavi gözleriyle.

"Anne," dedi soluk bir sesle. "Doğru mu evlenecek misin?"

Alt dudağımı yalarken ona doğru eğildim ve dudaklarımı alnına bastırdım. "Doğru bir tanem." Dedim sıcak bir sesle, gözlerim gözlerindeydi geri çekildiğimde. "Selim Efe abinin dediği gibi ona baba demek zorunda değilsin ama bilmelisin ki o seni gerçekten çocuğu olarak görüyor."

Gözleri kızarmaya başladı Rüzgar'ın. "Sen beni daha mı az seveceksin?"

"O nereden çıktı?"

"Selim abi sevdiğin için evlenmiyor musun?" diye sorduğunda kocaman bir dumura uğradım. Ne diyecektim şimdi? Hayır, sevmiyorum diyemezdim. O zaman neden sevmediğin biriyle evleniyorsun diye sorardı. Haklıydı da. Seviyorum desem... Yalan olurdu. Başka yolu yoktu, yalan olurdu sadece.

"Bak ben," dediğim sıra Selim Efe'nin sesi duyuldu yanı başımdan.

"Annene aşık oldum Rüzgar." Başımı ona çevirdim anından. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki dediklerini önce algılayamadım. Doğru muydu az önce duyduklarım? Annene aşık oldum Rüzgar. Bunu o demişti değil mi? Evet, o demişti. Bana bir kez olsun dönmeyen gözleri kararlıkla Rüzgar'a bakıyordu. Alt dudağını ıslattıktan sonra gülümsedi gerginlikle. "Ben öyle bir aşık oldum ki bak," dedi gözleri evin içinde gezinirken. "Buraya kadar geldim." Rüzgar'a geri dönmüştü gözleri.

TarumarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin