18.

1.3K 153 134
                                    


keyifli okumalar.

"Felix," dedim sessizce. Arada, ders anlatan öğretmenle bakışsak da arkamı döndüm. "Bir şey söyle."

Öğretmenin anlattığı şeyleri not almaya devam etti beni umursamadan. Tam olarak neye tepki verdiğini biliyordum aslında. Ondan saklamama kızmıştı. Dünden beri sorunu defalarca kez sormuştu bana ama ben hep geçirmiştim. Bu şekilde öğrenmesi hiç iyi olmamıştı.

"Felix!"

"Önüne dön, ders dinlemeye çalışıyorum."

Karşılık alamayacağımı fark edince önüme döndüm.

Öğretmenin onu beni kontrol etmesi için gönderip son anda konuştuğumuz her şeyi duyması şaka gibiydi! Belki de bu yaşanmasaydı ve bunu benden duysaydı daha hoş olabilirdi. Başımı sıraya yaslayıp sessizce durmaya devam ettim. Ders bittikten sonra onunla konuşabilirdim. Zaten neredeyse beş dakika kalmıştı. Bu derse beni çağırmaları boşunaydı.

Felix duydukları üzerine hiçbir yorum yapmamış sadece "Senin için revirden kağıt aldım, derse girelim." demişti. Beni oraya gönderen kendiyken neden beni çağırmıştı anlamıştım.

Durgunlukla gözlerimi sınıfta gezdirince nefret ettiğim sınıfımdan birkaç kişinin bana baktığını gördüm. Neyse ki bu benim için oldukça alışıldıktı. Zilin çalma sesi ile arkamı döndüm. Felix kolumdan tutup beni ayağa kaldırdığında ses etmeden peşinden gittim. Sınıftan çıkıp koridorun bir kenarına sindik. Elindeki telefonu bana uzattığında çatık kaşlarla aldım. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum.

Telefon ekranında gördüğüm yüzler, daha doğrusu bedenler, Minho ve benim olunca sırtımı duvara yaslama isteği ile doldum. Destek için boştaki elimi de duvara dayadım. Bu az önce çekilmiş bir fotoğraftı. Minho'nun benim yüzüme eğildiği, dışarıdan beni öpmek üzereymiş gibi duran o anın fotoğrafı. Altında Jinhyeong'ı öven cümleler kuran anonim bir hesabın paylaşımıydı bu.

Tanınan biri ile çıkmanızın en kötü tarafı tüm gözlerin sizi yargılamak için üstünüzde olmasıydı. Bu insanlar ben Jin ile birlikteyken de bana gülmüyorlardı, hepsi hakkımda saçma şeyler söylüyordu.

"Aman tanrım, oldukça utanmaz. Jinhyeong oppa bunu hak etmiyordu." Yanımızdan geçerken bilerek sesli konuşan alt sınıflardan bir kızın sesi beni tüm gerçekliğe döndürmüştü

"Hiçbir şey sormayacağım çünkü sizin ilişkiniz beni ilgilendirmez ama söyledikleri haklı Hyunjin, sence de Jin bunu hak ediyor muydu?" dedi sessizce Felix.

Bir süre daha telefonla bakıştıktan sonra telefonu sahibine geri verdim. "Bilmiyorum Felix," Gözlerimi koridorda bana bakan insanlarda gezdirdim. "İlişkim hakkında benden daha çok ilgilisiniz ya, cevabını da siz verin işte. Nasıl olsa dediğim her şey size inanılmaz gelecek."

Ona yükselmediğimi bildiğinden içim rahat bir şekilde merdivenlere ilerledim. Kendimi tutamadan ağlamaya başladığımda gömleğim ile silmeye çalıştım göz yaşlarımı. Bir hata yapmak neden herkesin gözüne batmanıza sebep oluyordu? Neden öngöremediğiniz olayların sorumluluğunu size yüklüyorlardı?

Siktir, biliyordum ona ihanet ettiğimi. En yakın arkadaşımdan hoşlanmak bir hataydı evet tüm bunları biliyordum ama elimden ne gelirdi ki?

Minho'nun kurduğu cümlelerin acısı yeni çıkmaya başlarken bahçeye indim. Sağa doğru sapacakken duyduğum ses ile olduğum yerde kaldım.

"Bu sefer sen kazandın, hiçbiri bu kadar acıtmamıştı." dedi Jinhyeong.

"Beni iyileştirdiği de söylenemez." diye cevap verdi Minho. "O hala benim arkadaşım."

15 dozen roses, hyunhoDonde viven las historias. Descúbrelo ahora