Kalp Avcısı

35 14 28
                                    

Kalp Avcısı•

Ellerimi alçıları dökülmekte olan duvarların üzerinde gezdirdim. Karanlık bir sokakta oldukça yavaş adımlarla ilerliyordum. Önüme düşen, biçimsiz bir şekilde kesilmiş saçlarım ve bana fazlasıyla büyük gelen siyah bir kapüşonlu giydiğim için görüş mesafem olması gerekenden daha kısıtlıydı.

Göğsümde tekleyen kalbim sek bir acıyı bütün gövdeme tek bir hamlede yaydı. Bedenime yıldırım çarpmış gibi dizlerimin üzerine kontrolsüz bir şekilde düşerken parmaklarımın arasında eski binanın alçı kalıntıları vardı. Nefes alış verişlerim düzensizleşti ve gözyaşlarım görüşümü iyice bulanıklaştırdı.

Ordudan uzaklaşmak zordu. Zorlanmamın bir diğer nedeni ise hasta bedenime bir kez daha hapsolmuş olmamdı.

Tişörtümü kaldırıp göbek deliğim merkez olmak üzere tenimde yayılan pis, hastalıklı bir örümcek ağına benzeyen siyah damarların gövdemde ilerlemesini izledim. Minik solucanlar gibi kıvrılarak göğsüme erişmeye çalışıyorlardı.

Kalbimin zayıf olduğunu küçüklüğümden beri biliyordum. Annem bunu benden saklama ihtiyacı duymamıştı. Doktorlarımı anne ve babamdan daha çok görmüştüm. Çok fazla yaşamamı beklemiyorlardı. Kalbim hastaydı.

Seçenekleriniz fazla olmadığında uç şeyleri seçme konusunda istekli oluyordunuz. Yaşamam için bana sorunsuz atan bir kalp lazımdı. Biri benim için ölmeliydi ya da hâlihazırda vücudumla uyumlu ölmüş birinin kollarıma düşmesi gerekiyordu. Kimse ölmüyordu ve bu da benim sinirimi bozuyordu.

Yaşamam için birinin ölmesi gerekiyordu.

Ölmek istemiyordum. Benim yaşamam gerekiyordu.

Biliyorum, pek de sempatik değilim değil mi? Peki nasıl düşünürsem bir aziz olarak yükselip o çok bahsedilen cennette tanrınızla el ele tutuşabilirim?

Henüz yükselmek için gençtim. Üstelik bir yaratıcıyla tanışacaksam ona en iyi halimle selam vermek isterim. Böyle iki dizimin üzerinde ağzımdan salyalar akarken ve kirden yüzüm kaymışken değil.

Kimse sizi zavallı halinizdeyken boş yere kurtarmaya çalışmıyor. O kurtuluşu bizzat sizin yaratmanız gerekiyor. Babam da benim kurtuluşa tırnaklarımı geçirmem için elinden geleni yapmıştı. Nasıl ya da kimi kullanarak orduya ulaştı bilmiyorum ama bir gün yanında garip görünüşlü üç adamla birlikte gelmişti. Oldukça saçma kıyafetleri vardı. Kirlenmiş bej renginde, uzun masa örtülerini üzerlerine geçirmiş palyaçolar gibi babamın arkasında odama girmişlerdi.

Benimle hiç konuşmamışlardı. Annem ve babamla konuşup daha sonra doktorlarla konuşmuşlardı. Sadece birini hatırlıyorum. Kapıdan çıkmadan önce omzunun üzerinden bana bakıp pis bir şekilde gülümsemişti. İlaçlardan kafam yerinde olmadığı için onu kâbuslarımdaki yaratıklardan birine benzetmiştim. Ağzından pis yeşil bir sıvı akarken alevler arasından beni yakalamak için üzerime geliyordu. Uzun tırnaklarını bedenime geçiriyor ve beni parçalamaya çalışıyordu.

Her seferinde terler içerisinde uyanıyordum. Parçalanmaktan son anda kurtuluyordum. Kalbim küt küt atıyordu ve ben minik elimi göğsüm üzerine yerleştirip kalbime sakin kalmasını söylüyordum.

Sakin ol kalp, bizi öldüreceksin. Lütfen. Bir... İki... Üç... Nefes al. Bir... İki... Üç...

Hastaneden kısa bir süre sonra ayrılmıştım. Daha doğrusu helikopterle başka bir tesise taşınmıştım. O zamanlar bulunduğum yerin ORB'un Askeri Araştırma Hastanesi olduğunu bilmiyordum. Küçük bir odada tek başıma kalmaya başlamıştım. Anne ve babamı eskisi kadar sık göremiyordum. Sadece hafta sonları iki saat onlarla olabiliyordum. Annemin günden güne enerjisini kaybetmesini ve babamın hızla kilo kaybettiğini anlamam zor olmadı.

Baykuş'tan HikayelerWhere stories live. Discover now