Jungkook'un bir işe ihtiyacı vardı ve yan komşuları bunu öğrenir öğrenmez oğulları Jimin'e mektup yollamış, ona göre bir iş olup olmadığını sormuştu. Beklenilen olumlu haber dört gün önce Tomg'a ulaşmıştı ve işte Jungkook şimdi buradaydı. Seoul'de.

"Bana öyle bakma." dedi sarı saçlı adam şakayla karışık. Jungkook'un normalde de ışıltılı olan gözleri sulandıkları zaman ayrı bir parlak olurdu. Genç çocuk, pırıl pırıl gözleri ve hafiften büzülü dudağıyla Jimin'e mahcubiyetle bakıyordu. Neden birden ağlama dürtüsüyle dolduğunu anlayamamıştı ama hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordu. Hızla alt dudağını dişledi, ne yazık ki bunun sırası değildi.

"Özür dilerim, elimde değil."

"Jungkook, rahat olur musun? Ne söyleyeceğimi unutturdun bana... Niye durmuştum ki ben?" Jimin kısa ve tombul parmaklarıyla direksiyona ritim tutarken düşündüğünü belirten mırıltılar dökülüyordu dudaklarından. "Hah, buldum. Bak birazdan malikane karşımıza çıkacak, öncesinde seni bazı konularda uyarmak istiyorum." Genç çocuğun kaşları havalandı. Ne uyarısıydı bu şimdi?

"Bir sorun mu var, Jimin hyung?" Genç çocuk, içinde bir yerlerde endişe tohumlarının filizlendiğini hissetmişti.

"Ah, sorun yok aslında. Sadece birazdan karşılaşacağımız çift hakkında biraz bilgi vermek istiyorum." Jungkook başıyla onaylayıp sarı saçlı adamın devam etmesini bekledi.

"Kim Malikanesinden mektupta biraz bahsetmiştim, biliyorsun. Ama Bay ve Bayan Kim hakkında yüz yüze konuşmak istedim. Kendileri biraz garip bir çifttir. Herkes onlara imrenerek bakar. Mesela Bayan Kim..." Sarı saçlı adam malikanenin hanımından bahseder bahsetmez derin bir iç çekti. "Herkes ona hayrandır. Katıldığı davetlerin ve derneklerin haddi hesabı yoktur. Ayrıca çok güzel ve yardımseverdir. İnsanlar onun kanatsız bir melek oluşundan bahsediyorlar..." Genç çocuk Jimin'in ses tonundan anlamıştı ki, kendisi de ona hayran olan kesimdendi. Kadından bahsederken bakışları dalgın bir şekilde camdan dışarı kaymıştı.

"Bir de Bay Kim var." dedi, az önceki hülyalı halinden eser kalmamıştı. İşte şimdi biraz ciddiydi. "Onun kişisel asistanı olarak söyleyebilirim ki oldukça ciddi bir adamdır. Ayrıca işkoliğin tekidir, işi onun için her şeyden önce gelir. Ailesinden bile. Çok fazla çalışır, düzen takıntısı vardır. Bir söylediğinin iki kere tekrarlanmasından katiyen nefret eder. Ayrıca oldukça heybetli bir adamdır. Ve de anlayışlı... Senden ve durumundan bahseder bahsetmez sadece iyi araba kullanıp kullanmadığını sordu ve seni işe almamızda bir sakınca olmadığını söyledi." Genç adam tek solukta anlattığı için anlattıkları biter bitmez derin bir nefes yollamıştı ciğerlerine.

Senden ve durumundan... Jimin kullandığı cümleyle birlikte Jungkook'un geçmişteki üzücü anılarını su yüzüne çıkardığının o farkında mıydı acaba? Değil gibi görünüyordu. Derin bir soluk çekti ciğerlerine genç çocuk, babasını birkaç yıl önce hastalıktan ötürü kaybettikleri için terzilik yapan annesiyle bir başına kalmıştı. Minik kasabadaki bir terzi dükkanı çok iş yapmazdı, özellikle de arka sokağında daha modern aletlerle terzilik yapan bir adamın dükkanı varken... Bu yüzden Jungkook da annesine yardımcı olabilmek için çiftçi dayısının yanında çalışıp pazarda sebze meyve satmıştı. Ama işler planlandığı gibi gitmemişti ve kader onu büyükşehire yollamıştı. Yaklaşık bir dakikadır tuttuğu nefesi bıraktığında az önce aklına gelen anıların da, verdiği nefesle birliktelik gitmesini istemişti. Ama sadece istemekle kalmıştı.

"Sana bunları anlatıyorum çünkü," Jimin kafasını genç çocuktan yana çevirdiğinde gözleri buluşmuştu, genç olan pür dikkat onu dinliyor, ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu. "İkisi ayrı ayrı çok iyiler ama yan yana geldiklerinde bir tuhaflar. Bu hallerini yadırgamaman için baştan uyarımı yapmak istedim. Anlıyorsun değil mi?" Sadece bir baş onaylayış... Ardından Jimin, 58 model arabasının anahtarını çevirdi, araba çalıştı ve malikaneye doğru hareket ettiler.

reverence | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin