"Can, yengeni ihbar edin doktorun sitesindeki kameraları hacklemekten" dedi.

"Abi-"

"Ne abi başlatma abine" dedi. Gözlerini benden çekmeliydi artık.

"Ben ederim" dedim cebimden telefonu çıkarıp 155'i aradım. Açıldığı an da telefon elimden çekildi.

"Ver şunu" dedim elimi çektiği koluna uzatırken. Uzaktan bakan şakalaşıyoruz zannedebilirdi ama çok ciddiydik ikimizde. Hızlı hızlı inip kalkan göğsü dikkatimi dağıtıyordu. Gözlerindeki ateşten anlamıştım aslında. Yanıyordu ve yakmaya gelmişti. Yakmıştı da.

Telefonumu cebine koydu. Bileğimden tuttuğu gibi çekti ve arabaya doğru götürdü. "Canımı yakıyorsun" dedim gözlerine bakarken.

"Senin canın benim!" dedi bastıra bastıra. Bir de bana tutsak değilsin der değil mi?

"Değil" dedim, gözleri yüzümde gezdi.

"Benim! Sana ait olan ne varsa hepsi benim. Canın benim, nefesin benim, ruhun benim, bedenin, saçların, gözlerin, düşüncelerin bile benim! Sen, benimsin" dedi üzerime doğru eğilmiş sesini son seviyede kullanıyordu. Kapımı kapatıp hızlı adımlarla sürücü koltuğuna geçti.

"Hiçbir şeyim, hiçbir yerim senin değil" dedim. Yanıma yerleşen adama bakarken.

"Sen bu gün sana tanıdığım özgürlüğü ellerinle kaybettin" dedi.

"Eda'yla Yusuf'u bırak" dedim önümdeki yola bakarken.

"Sen, benim söylediklerimi ciddiye almadığın için artık yaptıklarının nasıl sonuçlar doğurduğunu görmek zorundasın" dedi hızlanmış arabanın içinde aramızda uçurumlar vardı.

"Bu yani yöntemin tehdit edeceksin beni" dedim kaşlarım havalanırken.

"Ben tehdit etmem Yıkılmaz, yaparım" dedi.

"Alpaslan da böyle yapmıştı" dedim. Çaresiz bir gülüş vardı yüzümde. Gözleri, yüzümde dolandı biliyorum bakışları üzerimdeydi. Benim de yüzümde çaresiz bir gülüş vardı. Gözlerimi yoldan ayırmadım. O da cevap vermedi zaten.

🕊

Arabadan indim ve eve girdim. Telefonum da Çakıroğlu'ndaydı. Haber alamıyordum. Peşimden eve girdi. Işık da peşinden girdi. Mutfağa geldim. Sandalyenin birini çekip oturdum. Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Bilgisayarımı almam lazımdı o da çalışma odasındaydı. Işıkla aynı anda mutfağa girdiler.

"Evden çıkmanız yasak" dedi Çakıroğlu.

"Abi saçmalama bir sürü işim var benim zaten gideceğim yapma ne olur" dedi Işık.

"Gideceğin güne kadar bu evden dışarı çıkmayacaksın Işık" diye bağırdı. Kaybetme korkusunu böyle dışa vurmamalıydı. Kaybetmekten korktuysa bunu ilk gördüğü yerde kardeşine sarılarak yapmalıydı. Ona bağırıp çağırıp bunu önleyemezdi. Üstelik kalbini de kırıyordu.

"Tamam ben cezalı olayım da Nare ablamın bir suçu yok. Ben ısrar ettim" dedi.

"Sen gidebilirsin odana Işık" dedi Çakıroğlu.

"Abi-"

"Işık!"

"Abi yeter! Korktuysan önce bana sarılmalıydın. Beni sarıp sarmalamalıydın! Annemle babamın önünde beni mahcup edeceğine bana sarılıp annemle babama selam vermeliydin! Yıllardır gitmiyorsun. Geldin yıllar sonra adım attın mezarlığa-"

"Işık evden çıkmama cezan odandan çıkmamaya dönsün istemiyorsan sessiz kal" dedi. Biliyordu böyle yapması gerektiğini.

"Işık, sen çık odana geleceğim ben yanına" dedim gülümserken. O abisine bağırırken gözlerinden akan yaşlara engel olamamıştı. Eliyle yüzündeki yaşları sildikten sonra çıktı mutfaktan.

TUTSAKWhere stories live. Discover now