İkisi de bir süre dalgın bir şekilde boşluğa baktıktan sonra Zeynep'in aldığı derin nefesinin sesi odada yükselmişti. "Hadi... Yazalım. Uykum geldi."

Ellerindeki defne yapraklarına isteklerini yazmaya başladıklarında Beren az önce anlattıklarını aklından geçirerek aşk yazıyordu. "Keşke hayatlarımızın aşkından, evren yoluyla tam şu anda bir işaret gelse..." diye söylendi Zeynep, aklına geldiğinde.

Beren oturduğu yerde biraz öne eğilmiş dileklerini başlıklar halinde defne yapraklarına yazmaya devam ediyordu. "Delirdiğimi düşünebilirsin ama... O kişi hep yanımdaymış gibi hissediyorum. Sanki saklanıyor." dedi Beren, bu hissini ilk defa sesli söylediği için garipsemişti. "Ben görüyorum da sizlerden saklanıyor..." Zeynep kaşlarını çatıp Beren'e döndüğünde Beren konuşmaya devam ediyordu. "Ama bende görmüyorum, sadece hissediyorum." Yavaşça omuzlarını yükseltip indirdikten sonra Zeynep'in kendisine baktığını fark ederek ona döndü.

"Her an yanımda belirecekmiş gibi," Zeynep ürperir gibi olduğunda dudaklarını birbirine bastırdı. "Çok garip," diye devam etti Beren. "Demek ki yakında gerçekleşecek. O yüzden böyle hissediyorum."

"Belki de tanıştın?"

Beren gözlerini devirdi. "Hiç sanmıyorum," dedi Beren, ilgisizce. Zeynep ona bakmayı sürdürürken sanki verdiği cevap onun hoşuna gitmemiş gibi hissetmişti. "Sanmıyorum." Bu sefer bastırarak söylediğinde yanındaki çakmağa uzandı.

"Sanmıyorsun işte," dedi Zeynep, kafasını iki yana sallayarak.

"Hadi, yazdıysan şimdi yaprakları yakma vakti." Beren oturduğu yerde doğrulduktan sonra cam kasesinin üzerinde ilk yaprağını yakmak için çakmak taşına dokundu. Zeynep ile daha fazla konuşup enerjisini bozmak istememişti.

Bir tarafına 'aşk' diğer tarafına ise 'seviyorum ve seviliyorum' yazdığı defne yaprağının ucunu tutuşturdu.

Beren defne yaprağının yanışını izlemeyi çok severdi. Defne yaprağı ona annesini hatırlatırdı. Yanarken çıkardığı cızırtılı sesi duyduğunda içinde tarifsiz bir rahatlama yaşardı. Sanki içinde biriken kötü enerjiler o küçük alevin dumanları tarafından çekiliyordu. Tıpkı annesinin, Beren'in saçlarını okşadığında saçlarına dokunan parmaklarında o kötü enerjiyi topladığını hissetmesi gibiydi.

Karanlıkta annesini özlerdi. Çünkü onun sakinliğine ihtiyacı olurdu. Uzaktaydı, ona sarılamıyordu. Ama bu defne yaprakları en az annesi Defne gibi onu rahatlatmayı başarabiliyordu.

"Benim bitti," dedi Zeynep, kasesini eline alıp ayağa kalktığında. Beren tamamen kül haline getirdiği defne yapraklarına bakıp o da Zeynep'ten sonra ayağa kalktı. Beren pencereye doğru ilerleyerek camı açtı.

"Şimdi bunları üflüyoruz, külleri evrene karışacak." İkisi pencerenin önünde yan yana dikilerek ellerindeki kaselere üflediler. İkisi de büyük umutlarıyla birlikte dileklerini gecenin karanlığına üfledikten sonra gökyüzündeki aya baktılar.

"Hemen olsun lütfen," dedi Zeynep.

Beren derin bir nefes aldıktan sonra bir adım geri çekildi. "Oldu bile," Güler gibi konuştuğunda halının üzerinde gördüğü kurutulmuş adaçayı demetini eline aldı. "Birde adaçayı yakalım, güzelce uyuruz."

Hiç beklemeden elindeki demetin ucunu çakmakla yaktıktan sonra bir süre yanışını izleyerek odanın etrafında gezdirmeye başladı. "Çok kötü kokuyor," dedi Zeynep söylenerek. Beren içinden olumlamalar yaparak yataklarının başında da tütsüyü dolaştırmaya devam etti.

HERANWhere stories live. Discover now