BÖLÜM 17

19.1K 709 240
                                    

Yeni bölüm huzurlarınızda!

Bölümü okumadan önce oy vermeyi lütfen unutma. 

Okuduktan sonra yorum yaparsan çok sevinirim, şimdiden keyifli okumalar. Öptüm!

☾ ☾ ☾


Emir, ellerini hızla silkeleyerek odaya girdi. Çok telaşlı görünüyordu. Kesin kötü bir şey yaptı. Ne zaman gergin olsa ellerini aynen böyle sallardı. "Ne bok yedin?" Konuştuğumda sesimden benim de tedirgin olduğum anlaşılıyordu. "Hayvanat bahçesine gitmiştim ya ben," dedi elini ensesine götürüp ovuşturmaya başladığında. "Eee?" 

Emir, yüzünü asıp kapıyı sonuna kadar açtığında gördüğüm manzara karşısında koltuğun tepesine doğru çıktım. "Ne bu be?! İnek mi getirdin hayvanat bahçesinden?!" Emir, kahverengi ineğin boynunu tutup içeriye biraz daha girmesini sağladı. "Çaldım, nasıl geri vereceğiz bunu?" dedi, ineğe bakarak. "Lan, sen kafayı mı yedin?! Ağzına sıçayım senin! Çıkar evden, salona sıçacak şimdi!" 

"Sıçmaz, çok akıllı bir kız bu, değil mi Ceylan'ım?" dedi gülümseye başlayıp. Of, isim bile koymuş. "Ha birde... Bir tane daha var," Emir, kapının önünden çekilip dışarı çıktığında inekle bakışmaya başladım. Sıkıntıyla ofladıktan sonra inek tüm gücüyle bağırmaya başladı. "Emir, bak mö diyor bu." dedim ağlamak isterken. Emir tekrar içeri girerken bu sefer elinde bir ip tutuyordu. 

"Birde bunu getirdim. Nasıl ama?" Elindeki ipi çekiştirdiğinde duvardaki tabloyu düşürerek içeri giren geyiği görmüştüm. Geyik! 

Çığlık atmamak için hızlıca elime bir yastık alıp ağzımı kapattım. "Yemin ederim seni geberteceğim Emir!" dedim, salondaki hayvanları korkutmamak için alçak sesle konuşuyordum. "Of, eve götüremem bunları. Babam ağzıma sıçar ya," Beren. Rüya bu. Rüya. Rüyadasın. Hayvanat bahçesinden nasıl hayvan çalıp getirebilir?  

Rüyada olduğumu anladığımda kalp atışlarım düzene girmeye başlamış, gözlerim yavaşça açıldığında da rahatlamıştım. Aptal Emir, rüyamda bile aptallık ediyordu. 

Kendime gelmeye başladıkça alnımın neredeyse tamamını kaplayan ağrıyı daha şiddetli hissetmeye başlıyordum. "Siktir," Ellerimi başıma götürüp bastırdım. Dün çok içmiştim. Kendime gelmek biraz vakit alacağa benziyordu. Bana en güçlü ağrı kesici, suda eriyen vitamin, bol su lazımdı. Neyse ki midem bulanmıyor, dün kustum mu yoksa? Kussaydım hatırlardım herhalde.

Yattığım yerden doğrulmak istesem de kendimde o gücü bulamıyordum. Hem de sırtım ağrıyordu. Kesin bu koltuk yüzünden tutuldu. Ya da dünden beri sırtı açık kazağımı giydiğim içinde soğuk yemiş olabilirim. 

Su sesi kulağıma dolduğunda tekrar küfrettim. Birisi duş alıyordu. Birisi... Evet, Baran Kamranoğlu, dün gece kahramanım olmuştu. Siktir... Arabada uyudum, o zamandan beri uyuyor muyum?  Yoksa uyanıp buraya geldiğimde saçmaladım mı? Sakin. Baran'ı görünce hareketlerinden anlarsın zaten. Doğru. Anlayabilirim. En kötü sorarsam söyler. Ya da Baran'ı boş ver. Evden çık. 

Kaçmak yine mantıklı geldiği için zorla toparlanıp koltukta doğrulduğumda başıma sanki başka yerden de oklar saplanmaya başlamıştı. Yüzümü acıyla buruşturup ayağa kalktıktan sonra telefonumu aramaya başladım. Çantam var mıydı? Gözlerimi salonda gezdirirken telefonumu zaten yattığım yerde, yastığın yanında görmüştüm. Of, boşuna ayağa kalktım. 

Telefonumu elime aldığımda ekrandaki bildirimleri ve saati eş zamanlı gördüm. "Siktir, saate bak! Akşam uyansaydın Beren!" dedim ağlamaklı çıkan sesimle, boş salona. Saat on iki yirmi sekizdi. Bildirimleri korkuyla okumaya başlamaya hazırlanırken, babamın fotoğrafı ekranımda belirdi. Ellerim titremeye başladığında telefonumu sanki lanetliymiş gibi koltuğa atıp derin nefeslerle cama doğru ilerledim. Manzaranın harikalığına sonra değinirim, şuan manzaraya bakmama rağmen zihnimde bir sürü şey canlanıyordu. 

HERANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin