Jack titredi. "B-bilmiyorum efendim."

Andrew,"GİRSİN!"diye bağırdı. "SÜLÜK GİBİ YAPIŞTI LAN!"

Jack kafasını salladı ve koşarak fabrikadaki ofisten çıktı.

Kapıda istekle bekleyen leydiye,"Sizi çağırıyorlar."dedi. Sonra başını eğerek biraz geride durdu.

Diana yaşadığı heyecanla kocaman gülümsedi. Ofisin kapısına gidip tıklattı ve cevap beklemeden içeri girdi.

Andrew masasında çatık kaşlarla ona bakıyordu.
"Ne,"dedi tane tane. "İstiyorsun?"

Diana,"Sadece senin iyi olan yüzünü görmek."dedi hevesle. "Seni istiyorum, seninle olmak, senin iyi olduğunu görmek,"

Andrew oflayarak,"Bak Diana."dedi ve ayağa kalkıp kıza yaklaştı. "Otur öncelikle," masasının önündeki tekli deri koltuğu eliyle işaret etti. Sonra yürümeye devam ederek dosyalarla dolu raftan bir şey aldı.

Diana adamın gösterdiği yere oturtup,"Efendim?"dedi.

Andrew tekrar yerine geçtiğinde elinde, daha doğrusu yumruğunun içinde, tuttuğu şeyin zincirini işaret parmağına takmıştı, birden tutmayı bıraktı ve zincir kolye parmağında sallanmaya başladı.

"Bu senin değil, öyle değil mi?"

Diana kafasını salladı. Bakışlarını Lord'un mavi gözlerine çıkartıp,"Değil."dedi.

Andrew,"Evet değil."dedi. "Çünkü bu benim sevdiğim kadına ait."

Diana nefesini tuttu ve kaşlarını hafifçe çattı.

Andrew devam etti,"Ve ben karıma aşığım."

Diana dişlerini sıktı.

Andrew aptala anlatır gibi anlatıyordu,"Ve ben bu kolyeyi ondan gizlice aldım, sürekli taktığı bir kolyeydi." Kolyenin ucunda onlar için değersiz duran bir taş vardı. Kar tanesi motifinin tam ortasında duruyordu. "Bunu ondan, uyurken, ben aldım. Haberi olmadı, ve yemin olsun Diana, bu kolyeyi her gün yanımda taşırken şeref duyuyorum. Neden?"

Kolyeyi tekrar avucunun içine çekti,"Çünkü onu seviyorum, özlüyorum, aşığım, saygı duyuyor, hayranlık besliyorum."

Diana'nın gözleri doldu. Boğazındaki yumruyla,"Hani sen kimseyi sevemezdin, hani bir kalbin yoktu?"diye sordu. "Sana sevgilim bi-bile dememe izin vermedin. Hani sende sevgi duygusu hiç yoktu?"

Andrew iç çekti,"Olay da bu ya."

Diana yumruklarını sıktı. "Bilge kurak topraklarına bereket getirdi."

Diana dişlerini gıcırdattı. "O kadın seni sevmiyor bile! Sevse bırakıp gider miydi?! Sevse seni tüm cemiyeti sallandıracak düelloya mecbur bırakır mıydı!" Andrew alayla baktı. "Söylesene! Seni seven biri başkasından peydahladığı çocuğu,"
Bu lafla Andrew'in alaycı yüzünden eser kalmadı. Gözlerini öfkeyle kıstı ve yumruğunu sıktı. "Sana kakalar mıydı!"

Andrew öfkeyle,"Buradan gitmen için,"dedi ve sertçe nefesini verdi,"Sadece on saniyen var. Eğer on saniye içinde gitmezsen buradan ben cesedini çıkartacağım!" Sıktığı yumruğu öfkeyle masaya vurup Diana'yı korkuttu kendisi de hışımla ayağa kalktı. "Sen kimsin!"diye bağırdı Diana'nın yanına varıp kolundan tutarak koltuktan kaldırdı,"SEN KİMSİN DE KARIM VE ÖZ BE ÖZ OĞLUMA LAF ATARSIN!"

Diana korku içinde,"A-andrew -"dedi ama Andrew onun boğazına yapışarak sesini kesti. "Sen!"dedi."Kendi yarım bedenini! Kocana kakalarken, kısır olan senken iktidarsızlıkla kocanı suçlayıp bunu bana anlatırken!"dedi. Diana nefes alamadı ve boynundaki elleri gevşetmeye çalıştı. İmkansız gibiydi. "Bilge, malikanedeki herkesin yaralarına merhem olmak için çırpındı!"

Taş yürekWhere stories live. Discover now