Yaşlı kadın,"Lordum,''dedi. Kadın Lord Andrew'i çok seviyordu. Küçükken ona da dadılık yapmıştı.. "Siz yenilmez olansınız."

Andrew soğuk da olsa tebessüm etti. "Teşekkür ederim Madam."dedi. "Söz, geldiğimde seni Fransa'ya, ailenin yanına tatile gönderteceğim."

Madam Hawkins dolu dolu gözleri ile gülümsedi. "Siz geri dönün bana yeter lordum."

Andrew kafasını salladı, Hawkins kapıyı yavaşça açarak lordunun geçmesini bekledi.

Andrew arkasındaki kadına,"Sen dışarıda bekle."dedi fısıldayarak. Tül perdelerin ardında uyuyan kızını uyandırmak istemedi.

Hawkins kafasını salladı ve denileni uyguladı.

Andrew kızının yatağına ilerledi. Perdeleri yavaşça araladı ve gülümsedi. Natalie'nin uykusunun hafif olduğunu biliyordu. Bu yüzden hiç konuşmadan onu izledi ve sonra çekip gitti.

Kapıda Olivia ile karşılaştı. Olivia,"Lordum,"dedi hissettiği güvenle. "Sadece bir kere yenildiniz. Bu da o yenilginin rövanşı. Bizim size güvenimiz tam."

Andrew içten gülümsedi. Olivia ona hep anneden de anne gibi davranmıştı. "Teşekkür ederim Olivia."dedi ve yaşlı kadının omzuna elini koydu, sıktı. "Yine de Oliveira,"dedi kadının tam adını söyleyip ona yaklaştı ve kulağına fısıldadı. "Bana bir şey olursa Natalie, Bilge ile Atilla'yı korumak sana ve Edward 'a düşüyor. Kaç. Kaçın. Gustavo 'nun himayesine girmeyin. Bilge'yi ona vermeyin. Edward sizi koruyacaktır." Sonra geri çekildi.

"Tamam mı?"dedi gözleri dolan yaşlı kadına. Olivia cevap veremedi. Andrew,"Anlaşıldı mı?"diye sertçe tekrar sordu.

Olivia kafasını sallayıp,"Evet lordum,"dedi. "Gözünüz arkada kalmasın."

**

Bilge sabah erkenden yanından, ona hissettirmeden, gitmiş kocasıyla o kadar telaşlıydı ki DELİRECEKTİ.

"Nasıl yapar, benimle vedalaşmadan nasıl yapar?"diye sürekli olarak sayıklıyordu bir o yana bir bu yana giderek. "Atilla ve Natalie 'yi görmeden nasıl gider ya!"

Madam Hawkins,"Leydim, hepinize vedalaştı."dedi. "Sizleri öptü, konuştu. Sadece sizleri uyandırmadı."

Bilge durup yemek masasının orada ayakta duran kadına baktı. "Nereden biliyorsun?"
Kucağındaki Atilla'yla Olivia,"Çünkü bizimle de vedalaştı leydim."dedi sevgiyle.

Bilge gözlerini kısarak iki yaşlı kadına baktı.
O sıra jack koşarak,"Leydim, Bay Holmes geldi."diye içeri girdi.

Sherlock ağzındaki puroyu çıkartmadan bastonunu ve ceketini Jeffrey 'e verdi. Elindeki poşeti vermeyi eş geçti."Leydi Bılga,"dedi yanan puro bir yukarı bir aşağı kaydı. Telaffuzunu gittikçe yanlış yapıyordu ama umurunda değildi.

Kaşları çatık kadını görünce daha fazla saygısızlık yapmama adına puroyu çıkartıp,"Beni çağırtmışsınız. Emrinize amadeyim. Ancak biraz hızlı. Akşama düello var."

Bilge kafasını salladı,"Gel benimle."

**

"Okudun mu mektubumu?"

Sherlock elindeki poşeti havaya kaldırdı. "Getirdim Bılga."

Bilge, adını telaffuz edişine anlık yüzünü ekşitti ve poşeti alıp içine baktı. Eşyaları karıştırırken dıştan saydı.

"Pantolon, gömlek, şapka," kafasını kaldırıp,"Ceket nerde?"diye sordu.

Sherlock göz devirdi,"Onu taşımak istemediğim için giyindim. Jeffrey astı."

Taş yürekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin