dört

74 16 11
                                    

Park Jihoon 

Esen serin rüzgar yüzümün her zerresinde gezinirken istemsizce gülümsedim. Bu hissi gerçekten çok seviyordum. Bunaltıcı ve sıcak havalarda ara ara esen ve rahatlatan rüzgarlar... Daha iyi ne olabilirdi ki?

Gözlerimi gökyüzünden alarak aşağıya indirdim ve geniş okulun bahçesinde gezdirdim. Hava sıcaktı ve öğrencilerin neredeyse hepsi aşağıdaydı. Zilin çalmasını sabırla bekliyordum çünkü herkes içeriye girdiğinde, bu güzel havanın tadını sessizlikle çıkaracaktım. Öğlen arasında olduğumuzu ve zilin çalmasına oldukça fazla olduğunu görmezden gelmeye çalıştım.

En sondaki koca ağacın altında olan çardağa takıldı gözlerim. Burası okuldaki bir çok kişinin favori yeriydi. Gerçekten insana huzur veren bir yapısı vardı ve oturduğunuz zaman kalkamazdınız bile. Biraz daha incelediğimde, tek başına oturan sarışın çocuğu görmemle ellerimi cebime attım ve ona doğru ilerledim. 

"Oturabilir miyim?" 

Onaylamayan gözleri beni bulmuştu ancak kabalık yapmak istemediğinden ya da hayır dese de oturacağımı düşündüğünden "evet" diye mırıldanmıştı. 

"Arkadaşların nerede?" 

Asla birbirlerinden ayrılmamalarından dolayı, bugün burada onları görmediğime şaşırmıştım. Hyunsuk'u tanıdığım ilk zamanlarda, sürekli onlarla beraber olduğunu gördüğümden içlerinden biriyle ilişki yaşadığını düşünmüştüm. Bu kişi kuşkusuz ki Doyoung idi tabii. Sürekli sarılırlar, birbirlerine şaka yaparlar, eve beraber giderler ve attığı snaplerde beraber olurlardı. 

"Bu havada okulda olurlar mı sence?" 

"E sende gitseydin." 

"Devamsızlık hakkım çok az. Sonra kullanmamı gerektiren durumlarda mal gibi kalamam."

Anladığımı belli edercesine kafamı salladım. "Sen niye okuldasın?" Ortam sessizleştiğinde gerileceğinden mi yoksa gerçekten merak ettiği için mi sormuştu bu soruyu onu düşündüm bir süre. Sonrasında, her şeye çok kafa yorduğumu hatırlayınca hemen dağıttım kafamdaki bulutları. 

"Son sınıfım, ders çalışmam gerekiyor." Bir şey demediği için elimi cebime atıp içindeki keki ona uzattım. "Senin için almıştım, sevdiğinden."

Şaşırmış bir şekilde beni süzdü. Bu bakışı, anahtarı olmayan bir sandığa atıp, yerin dibine gömdüğüm hislerimi geri açığa çıkartmaya çalışıyordu ve ben bunu engelleyemiyordum. Engellemek istediğim de söylenemezdi aslında ama.. Her neyse. 

Gözlerimi ondan kaçırarak etrafı izlemeye başladım. Masanın üzerine koymadım, eğer alırsa benim elimden alsın istedim. 

Umudu kesip, keki geri cebime atacağım sırada elime temas eden parmaklarla gözlerimi geri ona çevirdim. Evet, keki alıyordu. 

"Bunu sevdiğimi nereden biliyordun? Diğerleri kantindeki en kötü kek olduğunu düşündüğünden kimseye söylememiştim."

"Senden hoşlandığım zaman öğrenmiştim." Deyiverdim bir çırpıda. Pişman değildim söylediğimden, gerçeklerin üzerini kapatsam da her zaman orada olacaklardı. 

Yanlış bir soru sorduğunu düşündüğünden sanırım, gözlerini kaçırdı benden. Yüzündeki küçük tebessüm de söndü yavaşça.

Ayaklandı. Ellerini nereye koyacağını bilemiyordu ve pantolonuna silip duruyordu. Şuan ki hali öylesine tatlıydı ki. "Gitmem gerekiyor, ders başlayacak." 
Hayır daha yarım saat vardı. Kaçıyordu. 

Biraz ilerledi ve kapının önüne gelmeden geri bana döndürdü bedenini. "Teşekkür ederim kek için." diye bağırıp hızlı adımlarla içeriye attı kendisini. 

-----

sınav haftası sonunda bitti.... 

bu bölümü üç-dört defa sildim geri yazdım bu arada. nasıl yazmam gerektiğini bilemedim. son hali de bu şekilde. biraz garip oldu ama geçiş bölümü gibi düşünebilirsiniz. (neyin geçişi inanın bende bilmiyorum) 

umarım beğenirsinizz

amour possible | hoonsukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin