Kıç Deliği

5.5K 6 4
                                    

Tinder'da ikinci eşleşmem, İstanbul Nişantaşı'nda kliniği olan bir plastik cerrahtı. İnstagramda popülerdi ama yüzlerine emoji koyduğu hastalarının memelerini, kalçalarını ya da fazla yağlarını sergileyen cinsten bir plastik cerrah değildi. Daha elit, daha özenli bir instagram sayfasına sahipti. İnstagram hesabının takipçi kitlesi de birhayli fazlaydı. Kibirli bir karaktere sahipti. Doğruyu söylemek gerekirse katlanılması zor biriydi. Onunla akşam yemeği için bir araya gelseniz, emin olun ki size yalnızca mesleki başarılarından söz ederdi. Başka bir şey konuşamazdınız. Ne zamanki konu sekse gelirdi, işte o zaman emrinize amade olurdu.

Tinder üzerinden tanıştıktan sonra, bir süre yazışmaya devam ettik. Yavaş yavaş hakkında fikir sahibi olmaya başlıyordum. Buluşma planları da yapıyorduk ama bir türlü müsait zamanlarımızı denk getiremiyorduk. Yurt dışında bir kongreye gitmişti. Kongrede olduğu birkaç gün, boş zaman fazlalığından olacak, mesajlaşma sıklığımız arttı. Mesajlarımızı, fantezilerimiz süslüyordu. Ne yalan söyleyeyim, boyundan büyük kibirleri olan, burnundan kıl aldırmayan adamların karşımda aç köpekler gibi kemik beklemelerinden haz duyuyordum. Bir nevi tüm erkeklerden intikam alıyordum. İntikam hissinden haz duyarım! Siz duymaz mısınız?

Her neyse... Kongreden İstanbul'a döneceği akşam buluşmak üzere sözleştik. Buluşmamız, onun evinde gerçekleşecekti. Nişantaşı'nda kliniği olan sevgili plastik cerrahımızın evi, İstanbul'un nadide semtlerinden birindeydi elbette. Başka ne olacaktı! Adı sanı bilinen biriydi. Evine gitsem ne olabilirdi ki. Giderken herhangi bir rahatsızlık hissetmedim açıkçası. Elim boş gitmek istemediğim için çikolata aldım. Genelde misafir olarak gittiğim bir eve, elim boş gitmemeye özen gösteririm.

Eve girer girmez beni loş bir ortam karşıladı. Ortamda da mayhoş bir koku vardı. Çok geçmeden kedileri olduğunu fark ettim. Sevgi gösterisi olarak pişşt! dedim bir tanesine. Kedileri fark ettiğimi anladığı an cinslerinden başladı, atalarına kadar anlattı. Tüm bu konuşmanın sonunda kedilerinin bir ismi olduğunu ve onlara pişt diye hitap edemeyeceğimi bile söyledi. Sözlerinin içinde bir şaka belirtisi aradım ama bulamadım. Oldukça ciddiydi.

Ben daha eve varmadan o alkol almaya başlamıştı bile. Bana ne içersin diye sormadan kendi içkisini önüme koydu. Evin kasveti ve cerrahımızın ukala tavırları çoktan sinirimi bozmaya başlamıştı. Belli etmemeye çalışıyordum. Uğradığı mesleki deformasyon bakışlarından belli oluyordu. Durmaksızın vücut hatlarımı inceliyordu. Yüzümü, ellerimi, kalçalarımı, göğüslerimi... Kendimi o kadar rahatsız hissediyordum ki. Sanki sesim kısılmıştı da kendimi ifade edemiyor gibiydim. Bu bakışmalar ve ilgimi çekmeyen muhabbetler arasında hayvansever biri olduğum için ister istemez kedilere çekiliyordum. Onlarla oynamak istiyordum ama kedilerin benden daha asil oldukları gerçeğiyle yüzleşip vazgeçiyordum. Sevgili cerrah bey ile bir türlü karşılıklı sohbet edemiyorduk. Sürekli olarak bana zekasını ispatlamaya çalışan muhabbetlere girişiyor, ne dinlemesini ne de susmasını bilmiyordu.

Bir süre sonra gözlerini bedenimde gezdirmesinden daha da rahatsızlık duymaya başladım. Orada yalnızca bedenim yoktu. Ben de vardım! Ruhum ve benliğimle de oradaydım. Bedenimden önce beni fark etsin isterdim. Zaten kendimle de yeterince barışık biri olmadığım için acaba fazlalıklarıma mı bakıyor diye düşünmeden edemiyordum. Acaba şu an beni sedyeye yatırdığını ve beni fazlalıklarımdan kurtardığını mı hayal ediyor? Yoksa hayalinde bana dolgu mu yapıyor diye aklımdan geçiriyordum. Zihnimi susturamıyordum. Aman tanrım! Korkunç bir histi!

Sağ olsun benimle paylaştığı artık içkisinden uzunca bir yudum aldım. Artık eve dönmem gerektiğini söylemeye hazırlandığım bir sırada ne olduğunu bile anlamama fırsat vermeden dudaklarıma yapıştı. Konuşmama izin vermiyordu, hoş konuşsam da dinlemiyordu ya neyse. Beni öpmeye başladığı sırada gözlerim perdeleri ardına kadar açık olan pencereye takıldı. Karşı bina o kadar yakındaydı ki içerinin görünmemesi imkansızdı. O ise perdenin açık oluşundan hiçbir rahatsızlık duymuyordu. Öpüşmeye devam ederken aklımdan ne kadar salak olduğumu ve o an orada olmamam gerektiğini geçiriyordum. Orada ne işim vardı yahu!? Bu adam kimdi? Neden böyle öpüşmeyi bilmez gibi öpüyordu beni? Daha önce hiç mi bir kadını öpmemişti!?

Elleri vücudumda gezinmeye başladı. Kendinden çok emin davranıyordu. Ben ise ona baktığımda kendinden bu kadar emin olmasını gerektirecek bir şey göremiyordum. Bu yüzden de gözlerimi açmak istemiyordum. Gözlerimi kapalı tuttuğumda benim için her şey daha iyi ilerliyordu. Kısacık boyuyla, boyundan büyük tavırlar sergiliyordu. Bütün kadınların ona hasta olduğundan neredeyse emindi. Bir kadın daha fazla ne isteyebilir ki diye düşünüyordu adeta.

Perdelerin açık oluşundan iyice rahatsız oldum ve bu rahatsızlığımı dile getirdim. Bana: "Kendine güvenmiyor musun?" dedi. Evdeki camlar seks yaparken komşular izlesin diye vardı herhalde onun için. Gerim gerim geriliyordum. Tam senin ben amk demek üzereyken hızlı bir hamleyle beni tekrar öpmeye başlıyordu. Öpüyordu dediğime bakmayın. Elimle öpüşseydim daha çok zevk alırdım.

Ben karşı binadaki insanlar bizi izliyorlar mıdır diye düşünmeye devam ederken bir anda elimden tutup beni odasına götürdü. Odası da tıpkı salon gibi loş bir ışığa sahipti. Perdeleri de koyu renkti. Nevresimi temiz midir diye düşünmeye başlamıştım ki beni yatağa itti. Zihnimden geçen şeyler sekse odaklanmama engel oluyordu. Tam kendimi bırakmaya başladığım ve ne kadar kötü olabilir ki bu yaşadığım diye kendimi ikna etmeye çalıştım sırada bir cümle ile irkildim. "Parmağını kıçıma sok." diyordu bana. Yanlış duymuş olabileceğimi sandım bir an ama maalesef gerçekti. Zihnim allak bullak oldu. Hoop diye bir tiyatro sahnesine gittim yine hayalimde. Oyuncular biziz. Seyirciler katılarak gülüyor. Onun yüzünde kocaman bir hayal kırıklığı var. O dahil herkes beni izliyor. Rol bende. Bir şeyler yapmam ve bir şeyler söylemem gerekiyor. Zor da olsa: "Parmağımı mı!?" dediğimi hatırlıyorum. Evet dedi. Yine çok ciddiydi. Koskoca adam parmağımı kıçına sokmamı istiyordu. Böyle bir şey bir insanın başına hayatta kaç kere gelebilirdi ki! Yine çok küçük bir olasılık gelip beni bulmuştu. Tüm seyirci alkışları banaydı. Yatakta resmen kendimle savaş halindeydim. Parmağımı kıçına soktum diyelim, e peki sonra o parmakla ne yapacaktım? Steril değildi. Bunu yapmayı hiç istemiyordum. Ya parmağım kirlenirse!? Ya kötü bir koku olursa... Endişelerimin sonu gelmiyordu. Üzerimde ağır bir psikolojik baskı kuruyordu ve emir yağdırıyordu. İtaat etmekten başka şansım kalmıyordu. Kendimi sıkışmış hissediyordum. Stresten gözlerim doldu.

Ben ikimizin buluşmasını daha farklı hayal etmiştim. Hayalimdeki sahneye göre mum ve şarap eşliğinde saçlarımı okşaması gerekiyordu. Belki de hayatımın aşkı olacaktı. Karşılıklı sohbet edecektik - ama karşılıklı- sonra da keyifli keyifli öpüşmeye başlayacaktık. Yine karşılıklı zevk duyarak sevişecektik. Yaşanan hiçbir şey hayalime uymuyordu. Geldiğimiz noktada sevgili cerrahımız tarafından parmağıma absürd bir görev yükleniyordu. İsteğini bir türlü yerine getirmediğim için tekrar edip duruyordu. Hangi parmağımı istiyordu? Ne yapmaya çalışıyordu anlamıyordum! Artık her şeyin son bulması ve bu işkenceden kurtulmak için tüm gücümü toplayarak istediği şeyi yapmaya karar verdim. Başka türlü son bulacağa benzemiyordu. Üzerime çıktı. Zaten en başından beri o kadar yoktu ki, hiçbir şey hissetmiyordum. Yaptığı hamleler, benim için bir anlam ifade etmiyordu. "Haydi!" diyordu. "Haydi! Kullan artık parmağını!"  Derin bir nefes alıp istediği şeyi yapmaya çalıştım ama kıç deliğini bulamıyordum. o hala "Haydi!" demeye devam ediyordu. İyi ama delik neredeydi!? Oralarda bir yerlerde olmalıydı!? Bulamamam o kadar normaldi ki! Sonuçta hayatta kaç erkeğin kıçına parmağımı sokmuş olabilirim ki! Üzerine bir de kıç deliğini bulamadığım için sinirlendi. Bu işkenceye daha fazla katlanamadım. "Bu kadar saçmalık yeter! Belli ki senin kıçının deliği yok!" dedim ve bir hışımla üzerimi giyinmeye başladım. Karşımda durmuş moron gibi bana bakıyordu. "Tamam" dedi. Yataktan kalktı ve donunu aramaya başladı. O kadar sinirlenmiştim ki tüm vücudum alev alev yanıyordu. Bu nasıl bir tavırdı! Beni yok saymıştı. Çoraplarımı bulamayınca aramak için salona gittim. Çorabımın üzerine kedi oturmuş. Çorabımı almaya çalışırken: "Pardon beyefendi, eğer kıçınız müsaitse altındaki çorabımı alabilir miyim!? Sizi ve asil soyunuzu rahatsız etmek istemezdim ama artık bu evden gitmem gerek!" dedim. Sevgili cerrahımız o sırada anlamsız bakışlarla ve sessizce beni izlemeye devam ediyordu. Kedinin kıçının altından aldığım çoraplarımı hızlıca giyindim ve vakit kaybetmeden sokak kapısını açtım. Ayakkabılarımı da hızla giydikten sonra koşarak o evden uzaklaştım. Arabama kadar koştum. Arabayı çalıştırdıktan sonra trafikte anlamsızca dolaştım. Ne yapacağımı bilemeyince ve sinirim içimde patlayınca Bebek'e, arkadaşlarımın yanına gitmeye karar verdim. Gider gitmez bütün olanları arkadaşlarıma anlattım. O kadar büyük bir stres yaşamıştım ve o kadar korkmuştum ki! Arkadaşlarım anlattıklarım karşısında dehşete düştüler. Hepsinin yüzü şaşkın emoji ifadesine büründü. Bütün gece parmaklarıma bakıp ağladım.

Not: Tanımadığınız insanlara pahalı çikolatalar almayın.

Tinder Günlüğüm  +18Where stories live. Discover now