"Mümkün değil"

"Mümkün kıl o zaman"

"Kafana sıkmadığı için dua etmen gereken yerdeyiz"

"Sevgilini vurduğunu zannediyordu!" bağırdığım an sırtıma bıçak gibi saplanan bir acıyla lafım kesilse de belli etmedim "Başka kızla görül o zaman" nefes aldım, her nefeste canım acıyordu "Ben senin sevgilin değilim. Bunlara katlanmak sevgilinin işi"

"O sokakta olmasaydın-"

"Gitmeme izin vermeyen sendin" sustu. Sustu.

Derin bir nefes aldı ve "Dinlen" dedi sadece. Odadan çıkmadı ama konuşmadı da. Yorgundum, uyudum.

🕊

"Kızım hadi uyan" "Kızım hadi" Kader Hanım'ın sesini duydum. Gözlerimi araladım. Tepsi vardı elinde. "Kızım 6 saat geçti sen uyandığından beri bir kaç lokma yemen lazım artık hadi gel kaldıralım seni biraz" kendimi Kader Hanım'a yük gibi hissediyordum. Çakıroğlu'na hak vermek üzereydim. O sokağa hiç girmemiş olsaydım? Hayır. Neden suç benim olsun ki? Onlar o adamı başka boş apartmanda öldürselerdi ya da gitmeme izin verseydi.

"Kader Hanım ben alayım onu kendim içerim, teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.

"Kızım rahatsız mı ediyorum seni" dedi ansızın.

"Ay hayır olu-" dişlerimi dudaklarıma geçirdim çünkü yine yarayı unutup ani çıkışlarda bulunuyordum. "Size yük olmak istemiyorum"

"Öyle şey mi olur? Hiç yük olmuyorsun sakın öyle düşünme"

"Olsun, teşekkür ederim gerçekten ben içerim siz başka işiniz varsa onu yapabilirsiniz"
ısrarım karşısında napacağını bilemediğinden odada olan ama sesini çıkarmayan Çakıroğlu'na baktı. O da başıyla çıkmasını söylediğinde bana gülümseyip çıktı.

Tepsi kucağımdaydı. Çorba çok güzel kokuyordu. Mercimek olması beni ekstra mutlu etti. Sırtımı başlığa yaslayamadık çünkü ağrıyordu. Yastıkla destekledik sadece. Acıkmıştım gerçekten. Yavaşça çorbayı içmeye başladım. Odadaki patron bozuntusunu görmezden gelmeye devam ediyordum. Çorbayı bitirdim. Tepsiyi komodine koymaya çalışmam biraz eziyetliydi. Çünkü komodin solumda kalıyordu. Yapmaya çalıştığımı gördüğünde oturduğu koltuğundan kalktı ve elimdeki tepsiyi aldı. Odadan çıktı. 5 dakika sonra odaya doktorla beraber döndü.

"Nare Hanım nasılsınız? Daha iyi hissediyor musunuz?"

"İyiyim"

"Kolunuzu, sağ kolunuza değdirebilir misiniz?" dediğini yapmaya çalıştım. Kolum sağ koluma değmese de karnımın üstüne getirmeyi başarmıştım.

"Canınızın yanma derecesini 0-10 arasında puanlar mısınız?" canım 8-9 kesin acıyordu da söylemezdim.

Sadece "3" dedim.

"Emin misiniz? Çok ağır bir ameliyattı. Canınızın en az 9 civarı acıması gerek" dediği an Alptekin Çakıroğlu doktora bakıp

"Muayeneden sonra bahçeye gel" diyip çıktı odadan. O var diye yalan söylediğimi düşünüyordu. Hayır doktora da söylemezdim.

"Nare Hanım, rahat olabilirsiniz" dedi doktor bey.

"Rahatım ve canımın acıma derecesi aynı 3" dedim. Yüzüme baktı.

"Parmaklarınızı hareket ettirebilir misiniz?" dediğini yaptım tekrar serçe parmağımı, yüzük parmağımı, orta parmağımı, işaret parmağımı ve baş parmağımı sırasıyla oynattıktan sonra doktor

"Çok iyi, siz dinlenin" dedi ve ayrıldı odadan. Anestezinin etkisi mi yoksa yorgunluk muydu bilmiyorum ama tekrar uyudum.

Gözlerimi açtığımda oda karanlıktı. Balkon kapısı açıktı. Serindi oda. Sabaha nazaran daha fazla hareket edebiliyordum. Yastığı ve bedenimi de kaldırdım. Yara sırtım da olduğu için yaslanamıyordum tam. Balkondaki koltuğa oturmuş önündeki orman manzarasını izleyen Çakıroğlu uyandığımı fark etmedi. Odana girmem diye söylenip söylenip gözümü onun yatak odasında hatta yatağında açmam hakkında...

TUTSAKWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu