“Tanışma hikâyelerini biliyor musun?” diye sormaktan kendini alamadı.

Jeongguk onaylar bir mırıldanmak çıkarıp iç çekti. “Annem ve annesi sallanan masaları için marangoza gittiğinde tanışmışlar. Babamda o zamanlar gittikleri marangozda çıraklık yapıyormuş. O günden sonra annemlerin evinde her gün ahşap bir şeyler kazayla kırılmaya, bozulmaya başlamış.”

İksininde suratında buruk bir gülümseme oluştuğunda Jeongguk bir sayfa daha çevirdi albümde. Bir sonraki fotoğraf, Jeongguk'un babasının elinde marangoz aletleriyle ahşap bir beşikle uğraştığı anın fotoğrafıydı. Onun hemen altındaysa Jeongguk'un yaklaşık dört beş yaşlarında olduğu bir fotoğraf vardı. Bir eliyle barış işareti yaparken diğer eliyle çubuğa takılmış bir sosis tutuyordu. Bir diğer fotoğrafında çenesinden bir el onu sabit durması için tutuyor, mavi gözleri parlıyor ve yanakları oldukça sevimli görünüyordu. Başka bir fotoğrafta üzerinde beyaz kıyafetlerle sahildeydi ve bir diğerindeyse belinin hizasındaki şişme simitleydi.

Jeongguk'un hiç bebeklik fotoğrafının olmaması, babasının gerçektende eşini ondan çaldığını düşündüğünün bir kanıtıydı.

“Bu kadar.” dedi Jeongguk, Taehyung'un baş parmağı fotoğrafların üzerinde ilgiyle gezinirken.

“Dudaklarını ve gözlerini annenden almışsın, yüz hatlarını ve dişlerinide babandan.”

“Öyle.”

Taehyung, başını yaslandığı omuzdan kaldırarak Jeongguk'un gözlerine baktı. Mavi gözlerini seviyordu çünkü onlara bakmak bir sevgi okyanusunda yüzmek gibiydi.

Jeongguk albümü kapatıp bir kenara bıraktıktan sonra yanındaki Taehyung'u beklemeden kolunun altına aldı. Esmer olan heyecanını belli etmemeye çalışarak başını onun iri göğüsüne yasladı. Deltanın feromonları yine burnuna dolarken huzurla gözlerini kapattı ama Jeongguk'un konuşmaya başlaması ile tekrar açarak onu dinlemeye başladı.

“Babam, annem öldükten sonra hiç mutlu olmadı. Ben onun gülümserken nasıl göründüğünü bile bu albümden öğrendim. Sana daha öncede söylemiştim, büyük ihtimalle gözünde omegasının katiliyim. Karısını çok derinden özlüyordu ve ölümünden beni sorumlu tutmaktan kendini alamıyordu bu yüzden hiçbir zaman bana bir baba gibi hissettiremedi. Sadece annemin ona emanet ettiği herhangi bir şey gibiydim ve bana bakıcılık yapıyordu. Dugusuz bir yüzü vardı. Çoğu zaman kendini atölyesine kapatır, acısını odunlardan çıkarırdı. Hiç beraber uyumadık bile. Onunla aynı odada diye sığamayacağım kadar büyüyene dek o beşikte yattım. Artık büyüdüğümü ve yatakta, benim için hazırladığı odanın içinde uyumam gerektiğini söylesede onu dinlemedim. Geceleri hep gizlice odaya girip o beşiğe kıvrılıyordum. Bir keresinde cesaretimi toplayıp yatağına yattığımda kapısını kilitleyerek uyumaya başladı– Her neyse.” kendini kaptırdığını fark ederek dudaklarını ısırdı.

Taehyung'un sırtındaki eli orayı okşarken derin bir nefes aldı ve devam etti, “Soğuk ve mesafeli bir adamdı ama geceleri bana masal anlatmadan uyumazdık, Taehyung. Gün içerisinde uzak olsakta geceri gerçekten baba oğlumuşuz gibi hissederdim. Masallardaki savaşçı prenslerden ne kadar etkilendiğimi fark ettiğinde bana tahta bir kılıç bile yaptı. Pinokyo anlatmayı en sevdiği masaldı ve ben Gepetto ustayı hep onun gibi düşler, pinokyoyu ve evimizdeki diğer kuklaları hep kıskanırdım. Kuklaları her gün nasıl insan olmasınlar diye uyardığımı hatırlıyorum. Eğer birgün insan olurlarsa babamı benden tamamen alacaklarını düşünürdüm,” buruk bir şekilde gülümsedi.

“Ben tesise kapatılmadan birkaç gün önce sanki hissetmiş gibi beni karşısına aldı ve "Jeongguk, şimdi sana ana karakterinin sen olduğu bir masal anlatacağım." dedi.”

coraline | taekookWhere stories live. Discover now