İki

2K 249 61
                                    

iyi okumalar ^^

"küçüğüm, daha çok..."

**

Küçükken, yaşadığım hayatın normal olduğunu sanırdım. Olması gereken buymuş gibi gelirdi.

Ama sonra, zaman geçtikçe, anlamıştım ki benim hayatım aslında olması gerekenin çok dışındaymış.

Mesela; anne babaları varmış insanların, kardeşleri varmış.

Sevginin karşılığı varmış.

İnsanlar seviliyormuş.

Bunun farkına varmak, yüreğime tarifsiz bir acı ekmişti ve zaman geçtikçe acı; filizlenerek koca bir ıstırabı doğurmuştu.

Herkesin anne babası vardı okulda, bir benim yoktu. Üstelik ben; bu kelimelerin tanımını bilmiyordum bile.

Birinci sınıftaydım. Arkadaşımla konuşurken, bana babasının ona aldığı oyuncak bebekten bahsetmişti. Babasının ona her gece masal okuduğunu, saçlarını taradığını anlatmıştı.

Onu öyle kıskanmıştım ki, o gün ezkaza "baba" deyivermiştim Agah'a. Ve o gün, kıyametim olmuştu.

Ona baba dediğimde, gözlerinde oluşan o ifadeyi hiç unutamazdım. Koca elleriyle saçlarımı kökünden kavrayışını da öyle. Kendini kaybetmişti sanki, öyle bağırmıştı ki bana korkudan altıma bile kaçırmıştım.

Oysa, yaptığım tek şey ona baba demekti.

Üstelik sadece yedi yaşındaydım.

"Ne babası lan? Ne babası? Keserim senin o dilini!"

Şimdi yıllar sonra, ilk defa; özgürce, korkmadan birine baba diyebilecektim belki de.

Karşımdaydı, kapıda.

Neden gelmişti? Nasıl gelmişti? Beni, nasıl bulmuştu?

Hiçbirini bilmiyordum. Öylece, ona bakıyordum. Donup kalmıştım.

Ben, yirmi birinci yılına merdiven dayadığım ömrüm boyunca ilk kez canlı kanlı görüyordum onu. Babamı.

Uzun boyluydu, yapılı bir bedeni vardı. Saçları tıpkı benimkiler gibi koyu kahveydi. Ve gözlerimiz, tıpatıp aynıydı. Mavi.

O da, beni inceliyordu. Oysa ben berbat haldeydim ve beni ilk kez görüşü, bu şekilde olsun istemezdim.

Üzerimde bana iki beden büyük gelen siyah bir kazak, altımda ise gri bir eşofman altı vardı. Dağınık bir topuz haline getirdiğim saçlarımdan fırlayan tutamlar yüzüme dökülüyordu.

Gözlerimin altının mosmor olduğuna emindim.

Rahatsızca yerimde kıpırdandım ve boğazımı temizledim hafifçe. Konuşmak için dudaklarımı araladım, ama diyecek hiçbir şey bulamadım.

Ne denirdi?

Ne demeliydim ona?

Anladı. Ya da bu süregelen sessizlikten sıkıldı.

"İçeri girebilir miyim?" dedi en sonunda.

Sesini ilk kez duydum. Gözlerim, hemen dolacak gibi oldular ama tuttum kendimi.

Başımı sallayarak onayladım onu.

"Tabi, tabi," dedim yarım yamalak, kapıyı da geçmesi için iyice aralarken.

Işıkları Söndürseler Bile | Askıya Alındıحيث تعيش القصص. اكتشف الآن