beaujolais nouveau

6 1 0
                                    

Arada aklıma geliyordu, inkâr edemem. Mesleki meraktan olsa gerek benden gizli gizli yardım isteyen baygın gözlerini unutamıyordum, dili başka bir şey söylüyor diye es geçemiyordum. Uyuyamıyordu. Zihni ne geceleri rahat bırakıyordu onu ne gündüzleri. Zayıf düşmüştü bedeni. Bana geldiği gün hayatının son günüymüş gibi güçsüzdü. Çaresizdi.

Ancak şimdi bambaşka birisi vardı karşımda. Eve onu ben buyur etmişim gibi çekinmeden takımının ceketini askıya asmış, şimdi de mutfakta gürültüyle bir şeyler hazırlıyordu. Gömleğini dirseklerine kadar kıvırmıştı ve seri hareketlerle elinin altındaki sebzelere işkence ediyordu. Mesleğini göz önüne alırsak bıçak kullanmakta böylesine iyi oluşu pek hayret verici değildi.

Kapının pervazına yaslanıp onu izlemeyi kestim ve beni fark etmesi adına topuklarımı vurarak bir adım attım zemine. Ardından akışına bırakıp birkaç adım daha ekleyerek yanına varmıştım. Hareketlerini bırakmadan gözleri beni buldu. Ben ona değil, yaptığı şeye baktım merakla. Salataydı uğraşı. Üzerimi giyinirken suyun uzun uzun akışını duymuştum.

"Kim geliyor?" diye sordu boynunu kütleterek. "Pek sevdiğin biri değil sanırım."

Nereden anlamıştı?

"Ne alaka?" dedim yarısını kestiği salatalığın diğer yarısına uzanırken. Koyu bir rujum vardı, bunu yediğim için bozulmamasını umdum. "Gayet de iyi birisi."

"Erkek arkadaşın mı?" Kaşlarını çatmıştı ama bana bakmamıştı sorarken. Tepkisi kendineydi.

"Yani," lokmamı çiğnemeyi kesip devam ettim. "Sayılır." Kalçamı tezgâha yaslayıp kollarımı göğüs altımda birleştirdim. Birini dirseğimden kırıp salatalığı ısırdım gürültüyle. Gözleri oraya kaydı. "Niye sordun?"

Sorumu es geçti. "Nasıl sayılır?" marulu katlarken işini bırakıp bana bakmıştı. "Erkek kısmı mı, arkadaş kısmı mı?"

"Arkadaş kısmı." diye yanıtladım onu. Açık bir kitap gibiydim şimdi ve bu beni aniden rahatsız etti. "Sana ne ya?" deyiverdim bir anda sabahtan beri sorularına şakır şakır cevap veren ben değilmişim gibi. Şaşırdı bu halime.

"Yemeklere lafım yok ama aperatiflerini görürse azıcık arkadaşlığınız bile bozulabilir." dedi alayla. O kelimeyi söylerken yüzündeki küçümseme ifadesi içimdeki hırsı körüklemişti.

"Ne varmış benim şarabımda?" dedim sanki yapım aşamasına birebir sahil olmuş gibi bir sahiplenicilikle.

"Ne kadara aldın? Bin dolar mı?" yüzünü ekşitti ve başını iki yana sallayıp katladığı marulu parçalara ayırdı ustaca. İki elinin de hareketi çok hoşuma gitmişti bu yüzden daha net görebilmek için biraz yaklaştım ona.

"Sen az önce bin doları mı küçümsedin?" salatalığın son parçasını da attım ağzıma. Susuzluğuma iyi gelmişti.

"Bin dolar küçümsenecek bir meblağ zaten."

"On dolar bile yoktur o şarap." diye itiraf ettim bu sefer de havuca sulanırken. Elinin tersiyle elime vurdu acıtmadan. Yaramaz bir çocuk gibi kaptım tek seferde.

"Ne?" dedi şaşkınlıkla burnunun üstü kırışırken. "Ne pinti bir şeysin sen."

"Ne pintiliği ya. Çocuğu sevmiyorum sadece."

"Niye çağırıyorsun o zaman?"

Ona verecek bir cevap bulamadığımda havucu ısırdım gürültüyle. Dişlerim arasında çiğnerken sesler azalmak yerine artmıştı. "Sana ne?" dedim ağzım dolu halde, boğuk bir sesle.

"Şiraz mı seversin kırmızı etin yanına?" Gerçekten merak etmiş gibiydi bu yüzden cevaplamadan önce oyalandım biraz. Sabırla beklediği cevabım da omuz silkmek olunca kaşları çatılmıştı. "Düzgün cevap versene doktor." dedi asabi bir sesle.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 31, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

vassilyWhere stories live. Discover now