waffle

3 1 0
                                    

Yarattığım dağınıklığı toparlarken fırının süresi neredeyse yarılanmıştı. Yemek kokularından arınmak adına hızlı bir duş aldım ve bornoz takımımı üzerimden çıkarmadan mahzene indim. Sakar biriydim bu yüzden şişelerden birini kırıp kıyafetimi batırma ihtimalim yüksekti, gece için ayırdığım elbiseyi kirletmek istememiştim. Odaya girer girmez ağır bir fermente kokusu sarmıştı burnumu. Havalandırmasını cimri tuttuğum bir odaydı. Basit bir şiraz şarabı alıp tekrar yukarıya çıktım. Mutfağa bırakıp üzerimi değiştirecektim. Aklımda bu vardı en azından.

Tezgâhın önüne gelip gayri ihtiyari bir hisle arkamı döndüğümde oturma odamda, tam karşımda oturan adamı görüp çığlığı basmam bir olmuştu. Anlık yaşadığım korkuyla parmaklarım hassasiyetini yitirdi ve elimdeki şişe yere düştü. Koyu yeşil şişenin parçalanırken çıkardığı sesle birlikte tekrar ürktüm ve korkum katlanarak arttı.

Krill Lenkov, geceden kara gözleriyle bana bakıyordu.

"Doktor," dedi ilgili bir sesle. Geldiğimden beri nerede olduğunu merak ettiğim kedim Waffle'ın da kucağında oturduğunu fark ettim. Ellerinden biri onun oturuşunu destekliyor, diğeriyse göbeğinin üzerinde öylece bekliyordu. Kendimden çok kıymet verdiğim hayvanımın onun ellerinde olduğunu görmek öfkemi perçinledi. "İyi misin?"

"Bırak Waffle'ı!" dedim hırlar gibi çıkan sesimle. Şimdi gözleri kararan bendim. Beni bir yere kadar sıkıştırabilirdi ancak sevdiklerime el uzatamazdı. "Bırak!" diye bağırdım kıpırdamadığını görünce.

"Sakin ol." gülümsedi yavaşça. Çenesiyle cam parçalarıyla kaplanmış zemini gösterdi. "Dikkat et."

Ona doğru öfkeyle bir adım attım ancak atar atmaz buna pişman olmuştum. O adımı geriye atamayacak kadar kötü durumdaydım çünkü tabanlarıma sivri parçalar batmıştı. Yere dokunduğumda parçalayıp geçecekti derimi bir kurşun gibi. Elimle arkamda kalan mermer tezgâhı kavradım devrilmemek için. "Bırak kedimi manyak herif! Derdin neyse gel benimle çöz."

Gürültülü, derin bir nefesle doldurdu ciğerlerini. "Endişelenme, kedileri severim." Dediğim şeyi yaparken ayaklanmış ve kucağında biriken tüyleri silkelemişti. Bana doğru birkaç adım attığında ayakkabısından çıkan tok sesler evimi sardı. İri bir adamdı. Adımları güçlüydü. Yapabilseydim bir adım geriye atardım.

"Sıkı tutun." Sözlerini mantığa oturtmama müsaade vermeden bir anda koca ellerini bedenimin iki yanında buldum. Birisi belimde, diğerleri bacaklarımdaydı. Kriz durumlarını iyi yönetebilen bir insandım ancak şu anki durumun garipliği benim bile etkisinden çıkamayacağım seviyedeydi. Korkuyordum. Gerçekten iliklerime kadar korkuyordum. "Üşüdün mü?" dedi Lenkov ilgiyle ancak sesinde ilginin esamesi yoktu. "Dudakların titriyor."

O diyene kadar bedenimdeki değişimlerin farkında bile değildim. Gözlerimi kucağıma topladığım avuçlarıma çıkardım ilk önce. Ardından bornozun onun kucağında olmamın etkisiyle yayılmış kumaşını gördüm. İki parçayı toparlayarak bacaklarımı örttüm refleks gibi. Çıplaklığımı kapatana kadar çoktan banyoya gelmiştik bile. Beni küvetin yanındaki koltuğa oturttu yavaşça. Ardından yere oturdu kendisi.

"Evimde ne işin var?" dedim ancak gürültü yapmamak ister gibi sakindi sesim. Bir fısıltıdan ibaret sözlerim ben pek ummasam da onun kulaklarına ulaşmış olacak ki başını kaldırıp bana baktı koyu kirpiklerinin arasından. Ardından bulunduğumuz yeri fark ettim tenime vuran soğuklukla. Sıcak olmayan tek odadaydık şimdi. "Banyonun yerini nereden biliyorsun?"

"Sen gelmeden önce karıştırdım biraz evi." derken sesinde herhangi bir utanç yoktu. Yaptığı eylemin dokunduğu yeri düşünmüyor gibi kayıtsızdı.

vassilyDove le storie prendono vita. Scoprilo ora