"Terbiyesiz." diye ayıpladı onu Anıl. Çetin parmaklarını arasında çevirdiği tesbihini durdurup Celil'in dibinde oturan Anıl'a baktı.

"Terbiye anlayana, yarrak domalana." diye konuştu Çetin.

"Çetin abi sana bir kitap mı yazsak? Bu sözlerin boşa gitmesin." dedi Enis sırıtarak.

"Delikanlılığın kitabını yazmışız zaten koçum." dedi Çetin yakalarını havalı bir şekilde düzeltirken.

Ona yüzümü buruşturarak baktım. "Götüm." diye homurdandım.

Bana döndü. "Hayırdır hoşuna gitmedi mi Sümercik?" diye sordu ve yavaşça oturduğu küçük oturaktan ayaklandı. "Erkekliğimi en iyi sen bilirsin." dedi pis pis.

"Erkekliğini fark etmemiş olabilirim boyutundan dolayı." dedim. Şimdi gıcıklığına laf sokuyordum ama erkekliğine laf etmek de göt isterdi.

Bakışları üzerimdeyken bana doğru adımladı ve dibime girdi.

"İçindeyken boyutundan emin olamadıysan bir de ağzında deneyelim." diye kısık sesle konuştu.

Kısa süreli kaçırdığım bakışlarımı tekrar kahve gözlerime çevirdiğimde kalbimin hızlanmasına engel olamadım.

Kendini bana yasladığında ittirdim onu. "Uzaklaş sapık var diye bağırırım."

"İstersen polis çağır." dedi. "Kelepçe de isteriz. Seni demirlere yaslar sikerim, olmaz mı?" diye sordu dudaklarındaki muzip, sapık bir ifade ile.

Ne diyeceğimi bilemez halde ona gözlerimi büyüterek bakarken söylediği şeyi zihnimde canlandırmadan edememiştim. Anında ateş basmıştı.

"Adamlığını da ters yatırıp düz sikelim mi?" diye çıkıştım zihnimi dağıtmak için.

"Sümer sinirliyim zaten daha fazla germe beni yamacıma gel." dedi kollarını bana doğru uzatarak. Bedenime sarılıp kendine çekecekken hızla uzaklaştım ondan.

"Git o adamı koynuna al sen. Şerefsiz." dedim tavırlı bir şekilde.

"Lan oyun yaptık diyorum oyun! Zaten bir sike de yaramadı." dedi kaşlarını çatarak.

İçimden kıs kıs gülmeden edemedim. Salak sözde beni kıskandırıp ayağına getirecekti. Tamam başarmıştı orası ayrı ama asıl konu ava giderken avlanmasıydı. Ben onu basacakken ve ortalığı dağıtacakken daha farklı gelişmişti olaylar. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şeydi. O dolu Nihat ve arkadaşları oluyordu tabii ki.

Aklıma Nihat ve yüzü gelince tekrar hesap sormak için çirkefleştim. "Ya sen adamı nasıl hastenelik edersin?"

"Dua etsin yüzüne oturmadım." diye homurdandı.

"Geri zekalı ya adama bir şey olursa?" diye sordum.

"En fazla burnu, kolu, çenesi falan kırılmıştır amına koyayım abartma bir şey olmaz." dedi sanki gayet normal bir şeyden bahsedermiş gibi.

"E daha ne olsun mal?" dedim.

"En azından ölmedi."

"Barbarsın ya." dedim ayıplarcasına. "Medeniyet sana daha uğramamış dağ ayısı."

"Medeniyetin doğuşu Mezopotamya derler Sümecik. Seninle birlikte medeniyeti de siktim ben." dediğinde koluna bir tane yapıştırdım.

OĞLANCI | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin