3. BÖLÜM

192 19 4
                                    

"KURALSIZ GENÇLİK FELSEFESİ"

Evim, Üniversiteye Yakın bir şehirde idi. Bu nedenle hafta içi üniversitenin bulunduğu şehirde kalıyor, hafta sonlarını geçirmek üzere eve gidiyordum. Yine bir hafta sonuydu fakat bu defa bir misafirim vardı yanımda; Mehmet...

Okul sınırları dışında Mehmet'le birlikte olmak, aramızdaki iletişimi daha hassas bir zemine taşımış, kısa fakat keyifli bir yolculuk
yapmıştık. Mehmet'le hafta sonunu evimde geçirecek sonra tekrar üniversiteye dönecektik.
Mehmet'le evimde baş başa kaldığımızda, belki de misafir olmanın verdiği hassasiyetle daha dikkatli, daha nezaketli davranışlar içine
girmişti. Beni üzmemek, kırmamak için özel bir itina gösterdiği belliydi.
Eve ilk girdiği andan beri, gözleri sürekli kitaplarda, tablolarda, etrafın düzeninde ve gözleri renkleriyle doyuran çiçeklerdeydi. Alışık
olmadığı bir ortamda bulunduğu her hâlinden belli oluyordu. Ben ve evdeki aile fertleri misafirimizi rahat ettirmek için büyüklerimizden devraldığımız misafirperverliğimizi göstermeye
gayret ediyorduk. Bu da Mehmet'i hem memnun hem de mahcup ediyordu.
O akşam yemeğinde de başka bir atmosfer vardı. Sanki Cenab-ı Hak birçok güzelliği ve gelişmeyi yan yana getirmişti. Mehmet, sofraya gelen çeşit çeşit yemeklerden, ikramlardan da çok
etkilenmişti. Biraz da abartarak:

- Hocam, kendimi peri masallarında gibi hissediyorum, dedi.

-Sofranın tertibi ve düzeni, yemeklerin lezzeti, odanın estetik görünümü, bizleri mahcup eden nezaketiniz... Yapmayın artık hocam... Lütfen mahcup ediyorsunuz beni.

Tabii ki o da bana iltifat ediyordu. Her şey anlattığı gibi değildi. Çok zeki bir gençti, neyi, ne zaman söyleyeceğini çok iyi biliyordu.
Yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken tatlı bir sohbet başlamıştı. Basit konular, havadan sudan açılan sözler, yavaş yavaş yerini önemli mevzulara bırakıyordu. Çok mühim ve ciddi konular birer birer önümüze serilirken Mehmet önemli bir şey keşfediyormuş gibi;

- Hocam, bu gece çok uzun olacağa benziyor, diye bir tahminde bulundu.

Ben de:
- Yarın Cumartesi, dedim. Nasıl olsa tatildeyiz. Hem gecemiz bol hem de gündüzümüz.

Mehmet devam etti.
- Her zaman böyle, müsait bir zemin bulmak zor... Bu geceyi çok ciddi bir şekilde değerlendirmemiz lazım. En azından kendi açımdan öyle düşünüyorum. Ben herkesle önemli konuları konuşmam ama siz istisnasınız. Çünkü olayları ele alış biçiminiz ve karşınızdakine verdiğiniz değer beni çok etkiliyor. Bunun için de kimseye
soramadığım, kimseye açamadığım; bana göre derin bir muamma hâline gelen konuları, sizinle paylaşmak istiyorum.

Nereden başlayacağına bir türlü karar verememiş olmanın tedirginliğiyle, başını hafifçe kaldırdı; hissedilir bir heyecan içinde, tek
tek konuşmaya başladı:

- Hocam, müsaade ederseniz konuya şuradan başlamak istiyorum, dedi.

- Sizlerin görüş ve düşüncenizi az çok biliyorum. Din ve Allah eksenli bir görüşü savunuyorsunuz. Ben ise tam tersi...

Sözün burasında, konuya bir derinlik kazandırmak için derhal
araya girdim:
- Affedersin Mehmet, dedim. Sorularını sormadan önce, kendini detaylıca anlatabilirsen çok sevinirim. Çünkü seni çok iyi tanıdığımı
söyleyemem. Aslında benim seninle ilgili bazı tahminlerim var; yine de tam anlamıyla seni anlamış değilim. Bunun için de seni, senden
dinlemeyi arzu ederim. Görüşlerini, yaklaşımlarını savunduğun fikirleri ve hayata bakış açını bilmek isterim. Bu şekilde seni daha iyi tanımış olurum.
Gözlerini üzerimden aldı, başını önüne eğdi ve anlamlı bir ses tonuyla yine konuşmaya başladı:

DÜZCELİ MEHMET {TAMAMLANDI}Where stories live. Discover now