Jisung: "Hayır, asla böyle düşünme." dedi.

Minho'nun önce yanaklarını sonra boynunu yavaş yavaş özenle öpmeye başladı.

Daha sonra Minho kalktı.

Minho: "Ben duşa giriyorum. Belki gelirsin."

Jisung: "Kahvaltı etmemiz gerek Minho."

Minho gözlerini devirdi sonra duşa girdi. Minho duşa girince Jisung yavaşça kalktı ve esneme hareketleri yaptı. Ardından mutfağa doğru gitti.

Jisung: "Umarım eve yiyecek bir şeyler almışsındır Minho, neredeyse haftanın 7 günü bizim bardasın. Ah.. salak çocuk."

Jisung buzdolabını açtı ve gözlerini raflarda gezdirdi ardından gözü akşamdan kalma çorbasına kaydı onu dolaptan çıkardı. Sonra Minho'ya bakmak için yatak odasına doğru gitti, odaya girdiğinde sehpanın üstünde duran Minho'nun telefonuna bir mesaj geldi.

Bu mesaj Minho'nun babasındandı.

Jisung gelen mesaja göz ucuyla baktı sonra mesajı sildi. Mesajda alkolü bırakmak için bir kliniğin ismi ve adresi vardı.

Jisung, Minho'nun alkolü bırakmayacağını ve babasıyla arasının bozuk olduğunu biliyordu, babasından bahsedince Minho'nun moralinin düşeceğini hatırladığından mesajı silmişti.

Jisung: "Minho, senin üzülmene izin vermeyeceğim."

Minho duştan çıkmıştı havluyla kafasını kurgularken Jisung'a baktı.

Minho: "Bak bak daha çok bak, hatta galeriye gir seni aldattığımı falan düşünürsün şimdi."

Minho bunu gülerek söyledi ama bu sinir bozucu, alay edercesine bir gülmeydi.

Jisung telefonu sehpaya geri koydu Minho'ya baktı, sonra yatağa oturdu.

Jisung: "Duştan erken çıkmışsınız Minho Bey, bir dakika o üstündeki benim..."

Minho: "A bu mu evet senin bornozunu giydim, sende benimkini giyersin ödeşiriz."

Jisung güldü.

Jisung: "Çok yaratıcısın."

Minho: "Tabii, bu yaratıcı sevgiline küçük bir hediye vermeye ne dersin?"

Minho yavaşça Jisung'a doğru yaklaştı ve onun kucağına oturdu, Jisung'un üstündeki gömleğin düğmelerini yavaşça çıkardı.

Jisung: "Minho işlerim var..."

Jisung sözünü bitirmeden, Minho parmağını Jisung"un dudaklarına yaklaştırdı.

Minho: "Sus ve kendini bana bırak bebeğim."

Daha sonra Jisung'u yavaşça yatağa yatırdı ve o da üstünde ki bornozu çıkardı.

***

Felix bara erken gelmişti, içerideki barmenle konuşuyordu. Daha sonra birden konu internete yayılan Hyunjin ile fotoğraflarına geldi.

Barmen: "Gerçekten o adamla sevgili misiniz? O ünlü bir model Felix, meğerse tuttuğunu koparan bir insanmışsın."

Felix: "Hayır onunla sevgili değiliz..."

Felix durumu açıklayacakken durdu.

Felix: "Neyse zaten anlamayacaksın."

Barmen: "Ne?"

Felix oturduğu yerden kalktı ve kulise doğru yürürken telefonu çaldı, arayan Hwasaydı. Felix ilk önce derin bir nefes aldı ve telefonu kulağına götürdü.

Felix: "Bayan Ahn, günaydın nasılsınız?"

Hwasa gülerek karşılık verdi.

Hwasa: "Günaydın Felix, sana bir şey sormak için aramıştım."

Felix: "Tabii ki, dinliyorum."

Hwasa: "Çıkan haberleri gördün mü diye soracaktım, işlerim olduğundan seni arayamadım."

Felix: "Ah o haberler evet, evet gördüm."

Hwasa: "Günden güne ünlendiğin için hayranların artıyor... antilerinde öyle. Buna benzer olaylar yaşayan çok fazla kişi var, bunu ilk kez yaşadığın için tedirgin olmuş olabilirsin. "

Felix: "Ah evet buna benzer bir şey yaşamadım, bu olay biraz garip."

Hwasa: "Anladım, eğer bir sorun olursa ya da biri seni rahatsız ederse beni ya da menajerini arayabilirsin. Sana bir koruma gönderebiliriz."

Felix: "Teşekkür ederim Bayan Ahn ama gerek yok ben kendi başımın çaresine bakarım."

Hwasa: "Tabii ki bakabilirsin sonuçta genç bir adamsın, aklında bulunsun diye söylemek istedim. Ayrıca yakın zamanda bir toplantınız daha olacak detaylarını sana mesajla ileteceğim."

Felix: "Tamamdır."

Hwasa telefonu kapattıktan sonra Felix kulise girdi ve köşedeki koltuğa oturdu, olanları düşündü.

Felix cebinden telefonunu çıkardı. Ne yaptığını o da biliyordu, arama kısmına girdi ve klavyeye Hyunjin'in adını yazdı. Çekim sırasında birbirlerine numaralarını vermişlerdi. Felix arama kısmına basıcakken durdu.

Felix: "Ne yapıyorum ben... Sadece nasıl olduğunu soracağım evet."

Arama tuşuna basacakken tekrar durdu.

Felix: "Ya uyuyorsa, saat o kadar erken değil, aramasam mı acaba..."

***

Hyunjin paketi açmamış ve bundan Jeongin'e bahsetmemişti çünkü Jeongin pek iyi görünmüyordu.

Masada oturmuş ve bir şeyler yiyorlardı. Hyunjin bu durumdan rahatsız oldu ve Jeongin'e sordu.

Hyunjin: "Jeongin iyi misin, hasta gibisin."

Jeongin ilk önce yanıt vermedi.

Jeongin: "Hayır iyiyim sadece başım ağrıyor."

Hyunjin: "En kötü yine de doktora gitmelisin hem zaten geçen ki barda yaşanan olayda da hastaneye gitmedin, istersen kahvaltıdan sonra beraber gidelim."

Jeongin: "Hayır gerek yok zaten bir kaç işim var."

Hyunjin: "Peki sen nasıl istersen."

Jeongin elinde ki kaşığı masaya bıraktı ve bir süre Hyunjin'in gözlerine baktı.

Hyunjin ilk önce gözünde çapak kaldığını düşündü, kontrol etti.

Hyunjin: "Yüzümde bir şey mi kalmış."

Jeongin: "Hyun..."

Jeongin cümlesini tamamlayamadan telefon çaldı. Bu telefon Hyunjin'indi.

Hyunjin: "Pardon.. bir dakika Jeongin."

Hyunjin ayağa kalktı ve çalan telefona doğru ilerledi.

Hyunjin: "Efendim?"



Heyecanlı yerlerde bitirmeyi çok seviyorum IUHSCXUSDICGYDHJVBF Umarım bolümü beğenmişsinizdir dedektifleriim, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın çok öpüyoruuum.

tt: httpss.fi3

insta: httpss.fic

<3


Change MeWhere stories live. Discover now