Beş

3.3K 472 265
                                    

Oturduğum yerde öylece bekleyip aramızdaki yanlış anlaşılmalara bir son vermek adına hiçbir şey yapmayacağımı düşünenleriniz olduysa, yanılttığım için üzgünüm.

Sancar'ın ardından çıkmak için hemen harekete geçmem üzerine, onu henüz koridoru terk etmeden önce yakalamayı başarmıştım. Ben kolunu kavrayıp onu durdurmayı hedeflerken o bir anda arkasına dönüp benim kolumu kavradı ve bir kapıyı açıp ikimizi de içeri soktuktan sonra avuç içini ağzıma bastırdı.

"Şşş.." dedi boştaki elinin işaret parmağını dudaklarına bastırarak.

"Yine mi kaçırdık?" dedi biri.

"Şaşırıyor musun? Yakamoz işte.." dedi git gide azalan ses. Sancar, avuç içini ağzımdan uzaklaştırdığında yutkunup gözlerine baktım. Ellerini başımın iki yanından duvara sabitlemiş, başını da öne eğmişti. Ne düşündüğünü merak ediyordum.

"Gittiler mi?" diye sordum fısıldayarak.

"Biraz daha bekleyelim." dedi benim gibi kısık sesle. Onu gözlerimle ve başımla onayladım. Etrafımızdaki paspaslara ve deterjan şişelerine bakılırsa temizlik odasındaydık.

"Ben şehit kızıyım Sancar." dedim fısıldayarak. Kaşlarını çattı.

Şu an düşündüğü şey bu değildi, anlamıştım. Zaten böyle bir durumda da bunu düşünmesini beklemiyordum. Hedeflerim arasındaki konuşma ortamlarından herhangi birinde de böyle bir mekân yoktu ama makus talihimiz bizi bütün bunlara mecbur bırakmıştı. İdare edecektik. Ben idare ederdim şahsen. Acaba Sancar da eder miydi?

"Söylemek istediğim.. Üniformandan rahatsızlık duymuyorum. Aksine seviyorum." dediğimde boş boş baktı gözlerime. Bir şey söylemedi. Bu adamın duyguları var mıydı? Yoksa sahiden idare edememiş, ortamı mı yadırgamıştı?

"Yani üniformanı seviyorum. Üniformaları. Açıklamayı şu an için istemediğim, hatta ileride de isteyip istemeyeceğimi bilemediğim, bir sebebim var. Üstelemezsen sevinirim. Ayrıca ben sabırlı bir insanım. Sadece sen o gün öyle bir zamanda aradın ki.." dediğimde başını kaldırdı biraz. Hareketlenmesiyle, kıpırdamayı kesmiştim. Farkında olmadan konuşmayı da kesmiştim. Hemen sonra devam ettim.

"Kötü bir zamanda aradın. O yüzden sanki seninle konuşmayı istemiyormuşum gibi bir algı oluştu. Ama suç bende değil, sende. Dinlemedin beni. Pat diye kapattın suratıma telefonu. Ayıp bu yaptığın." dedim ellerimi birbirine çarparak telefonu kapatış şekli konusunda kendimce fiziksel bir betimleme uydurarak. Hâlâ fısıldıyordum. Komik görünüyor olabilirdim.

Bana biraz daha yaklaştığında göğüs kafesim hızlı hızlı inip kalkmaya başlamıştı. Burnunu saçlarımın üzerinde hissediyordum. Git gide yaklaşıyordu bedenlerimiz. Bunu bilinçli mi yapıyordu? Neden cevap vermiyordu.

"Çıkıyoruz."

"Ne? Çıkıyoruz ne ya? Ne demek çıkıyoruz? Önce bir cevap versene bana." dedim ama tabi ki beni dinleme zahmetine girmemişti.

Kavradığı bileğimi çekiştire çekiştire beni Yaren'in, odasına yönlendirdi. Onları da yanımıza aldıktan sonra apar topar ayrıldık otelden. Soluğu yine karargâhta almıştık.

Beyimiz zahmet edip bizimle herhangi bir detay paylaşmadığı için bildiğim kadarını anlattım arkadaşlarıma. Yaren, sıkıntıdan, bizi tıktıkları odada turlarken nihayet bir insan evladı odaya girdi. Bize açıklama yapacacağını sanmıştım ama o da bizi görünce en az bizim kadar şaşırmıştı.

"Yeni robotikler misiniz siz?" dedi rahat bir tavırla.

"Robotikler?" dedi Yaren sorarcasına.

"Bilgisayarcı ve sözde elektronikçi işte. Oturup saatlerce ekrana bakan, lafa gelince en ileri düzeyde, en donanımlı aletlerin üretiminde rol alan ama yaptıkları bütün aletlerin en çok ihtiyaç duyduğumuz anlarda çuvalladığı robotik beyinler." dedi asker ve koltuklardan birine çöküp başını geriye yaslayarak ayaklarını önündeki sehpaya uzattıktan sonra gözlerini kapattı.

YakamozlaraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin