Buz pistindeydik. Daha önce buzda kaymıştım ve bu yüzden babamın bana meydan okumasına memnun olmuştum. Her şeyde mücadeleyi sevdiği için birlikte vakit geçirmelerimize bile bir meydan okuma dahil ediyordu mutlaka. Bowling sonrası kendimi ona ispatlamak istediğimden bu meydan okumayı hemen kabul etmiştim.

Babamın fiziğine baktığımda, estetik davranamayacağını düşünmüştüm. Her an yere düşecek bir ağırlığı vardı. Bense belimdeki ağrıyla ne kadar iyi kayabilirim emin değildim. Regl, belden aşağısını tamamen uyuşturmuştu. Buna rağmen birlikte takılmayı ertelememiştim çünkü hevesli gözükmüştü.

Yaz okulu faciası ve Meriç Caner çatışması günden güne enerjimi emerken sonrasında ne olur bilmiyordum. Kim bilir depresyona girer ya da Eskişehir'e giderdim. Meriç ile aynı şehirde olup görememek, üstüne Caner'i görmek tercih edilebilir bir seçenek değildi.

"Yoksa korktun mu?"

Belimdeki ağrıyı tarif edebilsem neden korkuluklara tutunup buza dalgın dalgın baktığımı anlayabilirdi ama bununla vakit kaybetmedim. Kiminle yarıştığını bilmiyordu henüz.

"Bir tur. Bu noktaya ilk gelen kazanır. Kestirme elbette yok."diye sırayla yarışı açıkladı. Hafta içi olduğundan çok kalabalık değildi. Rotamız boyunca önümüze çıkan engelleri de aşmak zorundaydık. Acayip heyecanlı gözükürken ellerini birbirine sürterek piste bir bakındı. Birlikte böyle heyecanlı bir sürü günümüz olabilirdi. Ardımıza baktığımda boşluktan başka hiçbir şey yoktu ve şimdi bir şeyleri telafi etmeye çalışıyorduk.

En azından artık biyolojik gereksiz değil de, babamdı.

"Üç... İki... Bir... Başla!"

Kendimi var gücümle ittirdikten sonra buzun üstünde dengeyi kolayca yakaladım. Uzun süredir kaymıyordum. Alışmak için kendime birkaç saniye zaman tanıdıktan sonra hızımı arttırdım. Babam da en az benim kadar hızlıydı. Göz ucuyla ona baktığımda sırıttıyordu. Güç saklıyormuş gibi ama bu beni korkutmadı. Ben de saklıyordum. Nefesim hemen kesilmesin diye son etabı bekliyordum. Yolu yarıladığımızda hala ayaktaydı. Benim devrilebilir gördüğüm bedenini buzun üstünde tutmayı becermişti. Kaskatı olan fiziğinin bu kadar dayanması beni şaşırtmıştı. Eğer düşmeyecekse... diye düşündükten sonra eğlenmeyi bırakıp gerçekten yarışmaya başladım.

"Orada görüşürüz!"diye bağırdığımda neredeyse bir karış gerimdeydi. On saniye sonra bu üç katına çıktı. Buzun üstünde süzülüyordum. Bunu özlemiştim. Annemle sıkça kayardık. Bana özgür hissetmeyi o öğretmişti. Korkmamayı. Buza rağmen...

İlk kez düştüğümde korkudan bir daha adım bile atamayacağımı sanıyordum ama beni omuzlarımdan tutup ayağa kaldırmış ve kayman umurumda değil düşmeni istiyorum demişti.

Pek anlamamıştım. O gün eve gittiğimde dizlerim mosmordu. Kötü gözüküyordu ama o morluklar bana o kadar çok düştükten sonra bile nasıl ayakta kalabildiğimi gösterdiği için sonunda anlamıştım. Bir daha hiç korkmadım buzdan. Korku gittiğinde özgürlük gelmişti. Yine öyle hissediyordum.

Hedefe çok yakındım. Saniyeler sonra galibiyetimi kutlayacağımı düşündüğüm bir anda babam hızla yanımdan geçince, düşünürken yavaşladığımı fark ettim. Bedenim adrenalinle doldu. Bana çarpacağını sanıp korkmuştum ve onu tanıdığımda artık önümdeydi. Korkuyu defedip peşine takıldım.

Yeniden önüne geçtiğimde hızımı yavaşlattım. Onun da yavaşladığını fark ettim. Bana uzattığı elini tuttuğumda bu anı ne kadar çok hayalimde yaşadığımı hatırladım. Gerçek olmuştu. Çocuk Kayla biraz daha mutluydu.

"Kazandık!"dediğimde yüzünde içten bir gülümseme vardı. Kollarımı beline sarıp başımı göğsüne yasladım. Yanımda olması meğer ne kadar rahatlatıcıymış o an anladım.

Kötü Çocuk I & IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin