Yara Bandı

204 20 48
                                    

Genç adam uykusundan sıyrılırken burnuna dolan kokuyla kaşlarını çattı. Hayatında buram buram lavanta kokan tek kişi vardı. Işığa alışmaya çalışarak gözlerini araladığında karşısındaki manzarayla nefesini tuttu. Demirin dizlerinde uyuyordu. Adamın bir eli Azerin saçlarının arasında, diğeriyse karnının üzerindeydi. Başını sola doğru yatırmıştı. Büyük ihtimalle uyandığında boynu tutulmuş olacaktı. Nefesini verirken elini yavaşça kaldırdı. Parmağını dokundurmadan kaşlarını, gözlerini, kirpiklerini, burnunu, dudaklarını, çenesini, en sonda da yüzünün tamamını çizdi. Çok güzel görünüyordu. Yüzünden bir türlü silinmeyen yorgunluğa rağmen çok güzeldi.

Eskiden tüm kalbiyle nefret ettiğine inandığı sırığı özlüyordu. Lisedeki hayat dolu, eğlenmesini bilen, etrafa gülücükler saçan Demiri çok özlüyordu. Öylesine çok özlüyordu ki, oturup çocuk gibi ağlayası vardı. Keşke onu sevmeye geç kalmamış olsaydı. Henüz kalbi kendisine aitken, başkasına aşık olup sevdiğini kaybetmemişken sevseydi sırığını. Böylelikle onu ruhunu istila eden acılardan da korurdu.

"Sana bakarken öfkelenmeye alışığım, acı çekmeye değil," diye fısıldadı parmak uçlarını adamın yumuşacık saçlarına dokundurduğu sırada. "Kavga nedeni aramaya alışığım, sevilecek yanlarını görmeye değil. Küfürler etmeye alışığım, bildiğimden habersiz olduğum sevgi dolu cümleleri yutmaya değil," dedikten sonra adamın kokusuyla dolu derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu. "Sen yıllarca nasıl sustun lan?"

"Susamadığım için gittim, duygusal şirin."

Bir anda aralanan bal gözlerle Azer panikleyerek elini geri çekti. Onun aksine Demir elini ne gencin saçlarından ne de karnından çekti. Şu an yapmaları gereken şey birbirlerinden uzaklaşmaktı, biliyordu ama istemiyorlardı. Özellikle de yeşil gözlü çocuk adamın dizlerinden kalkmak istemiyordu. Bu yüzden durumu garipleştirmemek adına "Lakap konusunda kendini geliştirmeye mi çalışıyorsun?" diyerek konuyu değiştirdi.

"Eskiden huysuzdun. Şimdi ara sıra huysuzsun."

"Huysuz falan değildim."

Bakışları masanın üzerindeki kitaba kayan genç "Bana öyleydin," dedi. Farkında olmadan kurduğu cümle kor olup Azeri yakmıştı. Doğruydu, eskiden öyleydi. En çok sevmesi gereken kişi en nefret ettiği kişiydi. Tek şans. Şu hayattan istediği tek şanstı. Geçmişe dönüp hatalarını düzeltmesi için bir şans verseler her şeyini verirdi.

"Eskiden..." Yeşilleri bir anda bal gözlerle buluşunca cümlesi yarıda kaldı. Nasıl olmuştu da yıllar boyunca yüzüne yumruk salladığı adamın gözlerinin böylesine güzel olduğunu fark etmemişti? "Eskiden canın çok yandı mı?" Cevabından korktuğu sorular çoktu ama şu an için sadece bunu dile getirebilmişti. Sevgilisi gözlerinin önünde yanan ve geriye acıdan, suçluluktan başka hiçbir duygusu kalmayan adamın geçmişindeki yaranın da kendisi olmasından korkuyordu. "Ben Meltemi sevmeye devam ederken canını yaktım mı?"

Demirin parmakları gencin saçlarının arasında kıpırdamaya başladığında "Meltemi sevmen sorun değildi," diye fısıldadı. Annesiyle babasının uyandığını odalarından gelen seslerden anladığından kısık sesle konuşmaya başlamıştı. "Beni sevme ihtimaline inancım olsaydı canım yanardı ama zaten yoktu."

"Yine de sorun vardı."

Azerin gözlerine düşen tutamları geriye doğru taradı. Gencin huzurla kapanan gözleri kalbini sızlattı. "Nefretin," dediği anda yeşillerdeki huzur yerini acıya bırakmıştı. "Canımı sadece nefretin yakıyordu, huysuz şirin. Senden görebileceğim dostça sevgiye bile muhtaçken karşılaştığım nefretti. Birinin sevgisinin hayaliyle yaşarken suratının ortasına atılan yumrukla yetinmek zorunda kalmak canımı yakıyordu."

Liman [B×B]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin