"Oğlanın aklına küçükken o soktu pilotluğu." o kadar otoriter konuşmuştu ki her zamanki Hulusi Kentmen kılıklı adam gitmiş yerine Deli Kadir gelmişti. Bir yumruğunu masaya vurmadığı kalmıştı.

"Leyla kızım, gel bana sakinleştirici falan yap yoksa ben ölüp gideceğim." dediğinde hızla odama gidip enjektör çıkardım ve kırdığım ampulden ilacı çekip tekrar salona döndüm.

Ferit beye sakinleştiricisini yaptıktan sonra yine pür dikkat haber kanalına bakıp yeni bir bilgi için amansızca bekliyorduk. Farklı kanallara baktığımızda yine aynı bilgiler dışında bir şey yoktu.

Git gide tansiyon yükselirken, "Kalk Fatih, İstanbul'a git." dediğinde hepimiz Ferit beye tuhaf bir şey görmüşüz gibi baktık. Adana'dan, İstanbul'a gidene kadar zaten olacaklar olur ve bizde öğrenirdik.

"Adana'dan, İstanbul'a.. Baba sen iyi misin?" diye sorduğunda Ferit bey iki eli ile şakaklarını ovup, "Ben ne dediğimi biliyor muyum? Kafayı yiyeceğim."

"Mehmet'im oğlum." iç çekerek ağlayan Hatice hanım hepimizi korkuturken bir an önce iyi bir haber duymayı diledim. Zira bahsi geçen Asaf beye bir şey olmaz Allah göstermesin ölmez falan ise çok kalmadan annesi ve babası ölecekti.

Ağlama sesleri ve can sıkıntısından dolayı verilen nefesler dışında odada hiçbir ses yoktu.

"Son dakika haberi.. Havada mahsur kalan Türk Hava yolları uçağı saniyeler önce gelen bilgiye göre güvenli bir şekilde Atatürk Havalimanına iniş yapmış. Yolcularda, personellerde ve pilotlarda her hangi bir yaralanmada mevcut değil. Muhabir arkadaşımız Ebru'ya bağlanıyoruz."

"Evet Kemal bey.. Bir kaç dakika önce uçak güvenli bir şekilde iniş yaptı. Yolcular ve personeller, pilotlar iyi. Bütün yolcular ondan 'kahraman' diye bahsediyorlar. Kendisi şuan arkamda sağlık kontrolünde. Mehmet Asaf bey." deyip mikrofonu yaklaştırmaya çalışıyordu.

Paramediklerin arasında tansiyonu ölçülen pilota baktım. Gülümseyerek kameraya bir bakış atıp tekrar yanındaki kişi ile konuşmaya devam etti.

Ekrana değen yeşil gözleride neydi öyle?

İçimden sebepsizce Özdemir Erdoğan çalmaya başladığında müziğin ortasına sevinç çığlıkları girmeye başladı. Doğru ya Asaf bey kurtulmuştu ve ailesi seviniyordu. Bu normaldi ama benim kafamda Özdemir Erdoğan çalması hiç normal değildi.

"Kavuşayım ben o sıpaya, bakalım bir daha pilotluk yapabiliyor mu?!"

Hatice hanım duydukları ile duygu karmaşasına girdi. Bir de oğlunu ekranda sapsağlam görünce koltuğa devrilip baygınlık geçirdi. Yanı başımızda olan tansiyon aletini alıp ölçüm yaptığımda, " 150/90, yükselmiş. Lütfen ilaçlarınızı alın. Asaf beyde iyiymiş." halsiz yüzüyle gülümseyip, "Tamam" dedi.

"Fatih! Mehmet'i ara nasılmış?"

"Tamam baba."

Fatih bey stresle çağrının cevaplanmasını bekliyordu. Bir kaç saniye sonra göz bebekleri irileşmiş, "Mehmet!"

"Çok korktuk ulan! Annem babam fenalaştı."

Alnına düşen saç tutamlarını stresle çekiştirip, "Şuan iyiler. Sen nasılsın?" dedi.

"Tamam. Tamam. Kendine dikkat et."

"Nasılmış?" kırık sesi ve yaşlı, yıpranmış gözleri ile Fatih beye bakıyordu Hatice hanım.

"Sakin olun. İyiymiş. Eve gidiyormuş. Dinlenecekmiş."

Rahatlayan aile üyeleri hep bir ağızdan 'şükür' deyip yüzlerindeki buruk gülümseme ile yaşadıkları stresli anları geride bırakmak istiyorlardı. Kolay değil az önce ömürlerinden ömür gitti.

MR. PİLOT (ASKIYA ALINDI) Onde as histórias ganham vida. Descobre agora