Bilge ve Olivia aynı anda burunlarını çekip birbirlerinden ayrıldı.

Andrew,"İkiniz de ağlıyorsunuz, oğlum nerede?"diye sordu hâlâ hayrete düşmüş yüzüyle. Etrafa bakıp Atilla'yı aradı. Beşikte durduğunu görünce rahat bir nefes verdi.

Bilge,"Andrew bana sarıl."dedi omuz silkip. Bebek gibiydi. Andrew şok üstüne şok geçirdi ve,"Gel,"diyerek onu sarmaladı. Saçlarını okşarken olayı anlamaya çalıştı.

Bilge kafasını onun boynuna gömdüğünde,"Ne oluyor?"diye dudaklarını oynatarak sordu.

Olivia önündeki önlüğü ile burnunu sildi, başını eğerek,"Affedin lordum."dedi. "Biraz şey-"
Bilge , Andrew 'den ayrılıp,"Ona kızma."dedi ve burnunu çekip,"Suçlu benim."diye ekledi.
Andrew kafasını salladı,"Ne oluyor anlatır mısın?"

Bilge,"Hayır." Olivia,"Ben sofrayı hazırlayayım lordum."dedi ve arkasına bakmadan için için ağlayıp mutfağa gitti.

Bilge,"Olivia bana kırgın."dedi hüzünle.
Andrew kızın elini tutup koltuğa oturttu. Yanına geçmeden yerdeki beşikten Atilla'yı aldı ve kucağındaki çocuğuyla karısının yanına geçti. "Bil-"

"Lord Andrew!!" Cıvıl cıvıl bir ses salonu doldurdu aniden.

Andrew bu sesin sahibini tanıyordu. Edward ayakta olduğundan kafasını çevirip,"Elizabeth?"dedi şaşırıp.

"Ağabeyim!" Elizabeth topukluları, mavi elbisesiyle koştura koştura Edward 'a ulaştı ve sımsıkı sarıldı.

Edward gözlerini belerterek elleri havada donakalmıştı. Bu da nereden çıkmıştı şimdi?

Bilge şaşırdı,"Kız kardeşiniz mi?"

Andrew kucağındaki bebeği Bilge'ye verip,"Tut."dedi. Transa girmişti. Ne oluyordu da Elizabeth girmemeye yemin ettiği malikaneye bu denli sevecen bir şekilde girmişti?

Bilge Atilla'yı alıp kocasını izledi. Andrew şaşkın şaşkın kalkıp,"Beth?"dedi.

Elizabeth, Edward'a sarılmayı kesip Andrew'e döndü.
"Lordum,"dedi büyük bir saygıyla. "Sizi tekrar görmek ne büyük bir onur."

Andrew kaşlarını kaldırdı, kardeşinin ne kadar dürüst olduğunu anlamaya çalıştı. Kızın basının üstünden arkasında kalan Edward ile göz göze gelince Edward omuz silkti.

Andrew,"Teşekkür ederim Beth."diyerek yanındaki tekli berjeri işaret etti,"Otur lütfen."

Edward mutfağa bağırdı. "Olivia, beş çayı sofrasını kurun! Çok önemli bir misafirimiz var."

Tedirgindi genç adam. Ne oluyordu bilmiyordu. Beth, Andrew 'den nefret ederdi.

Edward 'dan ise pek haz etmezdi.

"Doğru mu görüyorum?"Andrew karısının yanına geçip,"Sen mutlusun Beth?"dedi.

Bilge iki soylu adamın da tepkisinin sebebini anlamadı.

Beth,"Evet mutluyum Lordum neden şaşırdınız?"diye sordu gösterilen yere oturup çenesini havaya kaldırdı.

Andrew temkinli bir şekilde,"Evime son geldiğinde ,doğru hatırlıyorsam, bana lanetler okuyarak ayrılmıştın. Sen, beni sevmezsin."dedi.

Bilge şaşırdı. Neler dönüyordu acayip merak etti.

Beth, o anların hatırlatılmasından hiç memnun olmadığı gözlerinden ve yüz ifadesinden mikrosaniye kadar belli oldu ama kadın o anları ustalıkla hemen saklamıştı.

Bir kişi dışında.

Bilge.

Bilge bunun eğitimini almış, buraya gelmeden okullarda eğitimini veriyordu. Bilge klinik psikologdu.
Doçent değildi belki ama,
Doktordu.

Kadının göz bebekleri yeşil gözleri sayesinde belli oluyordu. Birkaç kere eldivenli elleri burnuna dokunmuş, ara ara kaşımıştı.

Bilge oğlunu eğilip öpmek istedi ama yapamadı.

Elizabeth boğazını temizleyerek,"Doğru hatırlıyorsun abi."dedi. Bir anda resmiyet gitmişti.
"Kız kardeşim Katherine gibi olmadığımı biliyorum. Sizleri onun yaptığı gibi onurlandırmak isterdim lakin ben, Elizabeth Windsor'un, acizliği sizler tarafından da birkaç kez dillendirildiği gibi, veba taşıyan bir sıçan gibi. Ancak buraya gelmek istedim çünkü bazı sıkıntıları düzeltmek, onarmak istiyorum."

Bilge'ye baktı,"Siz de kimsiniz?"

Bilge ağzını açıp konuşacaktı ki, Andrew,"Leydi Daisy Bilge Windsor."dedi. "Karım, Elizabeth."

Elizabeth kızı baştan sona inceledi. Öyle bakıyordu ki Bilge'nin tüyleri diken diken oldu, kız kendisini çıplak hissetti. Kucağındaki çocuğu izledi sonra kadının yeşil gözleri. Ateş atıyordu, Bilge oğlunu koruma ihtiyacı duydu. "Çocuk kimden?"diye sordu kadın kibirle.

Andrew,"Hadsizleşmeye başladın,"diye mırıldandı. Bilge kafasını adama çevirip mavi gözlerine baktı. "Andrew,"diye fısıldadı. "Sorun yok."

Andrew karısına bakmadı ancak Atilla'yı tutmayan eline elini götürüp tersini dokundurttu.

Tutamazdı.

O ulu bir çınar olmak zorundaydı.

Taş yürekTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon