Furkan söylediğime tebessüm etti, onun için getirdiğim kahveden bir yudum aldıktan sonra da döner sandalyeyle yanıma yaklaşıp kolumu dürtmüştü. "Sende para çok değil mi Ahu?"

"Bilmem," dedim, bence durumumuz iyiydi ama kiminle ve neyle kıyasladığına göre çok değişkenlik gösteriyordu. "Hadi hadi, yeme beni. Oturduğunuz öğrenci evinde iki tane milyoner," dedi ve duraksayıp "Milyarder?" var. "Senin bu insanlara ayak uydurman için baya zengin olman lazım."

"Ben onlarla baş edemem." Çok dibime girdiği için sandalyesini az önceki yerine ittim, bana mısın dememiş yine burnumun ucunda bitmişti. "Siz zenginler yok musunuz, ne kirli çıkısınız. Hayır üçünüzde de para bok gibi hala üç oda bir salon evde yaşamaya devam etmiyor musunuz, bitiyorum bu duruma. Ben olsam villaya çıkmıştım."

Yaptığı tespitten sonra kahvesini yudumluyordu ki bir anda durdu. "İşte, siz böyle böyle zengin oluyorsunuz, ben KYK borcumu ödeyebilecek miyim orası bile maumma. Yatan para iki gün sonra bitiveriyor."

"Furkan ya," dedim gülerek. "Senin de şu fakir edebiyatın yok mu, gören de açlık içindesin sanacak."

"Öyleyim zaten!" Bir anda yükselen sesiyle oturduğu yerden doğruldu, "Hayır bir doyuranımız da yok ki," dedi, sonra da her zamanki yılışık tavrıyla "Benim zengin birini bulmam lazım," diyerek bana göz kırptı.

Yüzümü buruşturup, "Hiç bana bakma," dedim. "Seninle evlenecek kadar aklımı kaybetmedim."

Furkan duyduğu hiç hoşuna gitmemiş gibi kaşlarını kaldırdı, benim sandalyemi kendine doğru çektiğinde neredeyse elimdeki kahveyi üstüme dökecektim. "Ne yapıyorsun, yanacaktım."

Elimdeki kahveyi alan Furkan kendi ellerini benim sandalyemin iki yanına yerleştirdi, tam ondan kurtulmaya hazırlanıyordum ki "Hayat memat meselesi bu Ahu, dur iki dakika," demesiyle sabit kalmaya çalıştım. "Bana bir alıcı gözüyle bak."

Nisan ve Sare'nin yaptığı o tüm imalar bir anda zihnimden geçmeye başladı, hala onlarla aynı düşünmesem de açık sözlü olmaya karar vermiş, biraz da dalgaya vurarak ağız aramıştım. "Hayırdır, sen bana mı yürüyorsun Furkan? Ne bu haller?"

Suratıma bir tebessüm yerleştirsem de içten içe tepkisini ölçmek istemiştim, bazı hareketleri benim de gözüme batıyordu ama bu çocuk herkese aynı davranıyor diye düşündüğüm an ikimizi zihnimde dahi yan yana getiremiyordum. "Şu an yürümüyorum," dedi Furkan, baya bir samimi konuşmuştu. "Arada bir flört ediyorum ama anlamıyorsun zaten boş ver."

Yüzüne kocaman bir gülüş yerleşmişti, dalga mı geçiyordu yoksa ciddi miydi henüz çözememiştim. "Şu çatık kaşlarını düzeltelim önce," dedi Furkan, elini kaşlarımın üstüne çıkartıp onları normal haline getirmişti. "Yüze de bir gülümsemee," deyip uzattıktan sonra da dudaklarımın kenarlarını yanaklarımı çekiştirerek yukarı kıvırmaya çalışmıştı. İstediği verimi alamamış olacak ki "Neyse olduğu kadar artık." dedi.

"Şimdi sen benden hoşlanmayan birisin tamam mı?" Ne yaptığını anlayamadığımdan ve ondan gerçekten hoşlanmadığımdan kafamı aşağı yukarı hareket ettirmem çok kolay olmuştu. "Benden hoşlanman için ne yapmam lazım, tipim mi hitap etmiyor ya da karakterim mi?"

"Şimdi ben şeyi anlamadım Furkan," dedim işaret parmağımla alnımı kaşımıştım, çünkü beni geriyordu. "Olayımız senin zengin bir eş adayı bulabilmeni sağlamak mı?"

Furkan gözlerini kapattı, kafasını ağır çekimde aşağı yukarı sallarken "Hmm," diye mırıldanmıştım ben de. "E iyi de sen bulursun ki, beni baz almana gerek yok."

Furkan söylediğime güldü, "Nasıl ya, benden hoşlanman için hiçbir şey mi yapmama gerek yok."

"Beni bir geç, Ahu gözünden bakacak olursak oradan çıkamayız."

Ahu ile CengizWhere stories live. Discover now